Son dönemde sosyal medyada ürkütücü bir kadın tipi türedi. Ağızlarından köpükler saçarak ‘En iyi Kürt ölü Kürt’tür’ savını destekliyor ya da filanca takımı nasıl hangi stadyuma gömeceklerini anlatıyorlar. Kadınlar da bu nefret söyleminin bayraktarı olduysa toptan yanmışız demektir
Önce sinirlenmeye hazır başladım okumaya... Bir kadın olarak kadınları koruyup kollama dürtüsüyle. ‘Sıradanlaşan kötülük ve kadınlar’dı Haşmet Babaoğlu’nun yazısının başlığı. Biz Türk medyasında “Kadınlar çiçektir, melektir, hayatımızın süsü, başımızın tacıdır” ikiyüzlü söylemine alışık olduğumuz için şaşırarak devam ettim okumaya. Ve kısa bir süre önce yakın bir arkadaşımla konuştuğumuz noktaya varınca de hak vererek sustum.
‘Orta sınıfın haset, nisbet, rekabet cephesinde bütün enerjileriyle saf tutan kadınlardan’ söz ediyordu. Yoksul komşusuna zenginliğini anlatarak, kendi çocuğuna prens muamelesi yapıp başkasınınkini itip kakarak, beni en çok etkileyen cümlelerinden biriyle “Kendi mutsuzluğunu ya ağır ahlakçılık ya da pespaye bir eğlence düşkünlüğüyle örtmeye çalışırken çevresindekilerin hayatını dedikoducu bir bıçakla deşip durarak” ortalığa nefret saçan kadınlardan.
Faşist nefret söylemi
Bir süredir, Facebook’ta çok şükür böyle arkadaşlarım yok ama Twitter’da dehşetle görüyordum ki en ağır, en faşist nefret söylemlerinin altında kadınların imzaları var. Fotoğraflarına bakıyorum, uzun sarı saçlar, süs püs, makyaj yerinde, bir prenses edası... Yazdıklarına bakıyorum, ağzından köpükler saçarak ‘En iyi Kürt ölü Kürt’tür’ savını destekliyor, veyahut filanca takımı nasıl hangi stadyuma gömeceklerini anlatıyorlar, olabilecek en maço erkek küfürlerini kullanarak.
Nasıl bir naiflik içindeysem, inanmak istemiyorum bir kadının sahiden bu duyguları taşıyabileceğine. Herhalde yüzyıllardan gelen “Kadın doğurgandır, yaşatmaktan yanadır, savaşları çıkaran erkeklerdir” söylemine ben de bir şekilde inanmışım. Bu gördüklerim, kendilerinden olmayan herkesi gözünü kırpmadan doğrayacak zalimlikte kadınlar.
Kadınlar da böyle olduysa
“Hep böyle miydiler? Yoksa popüler kültür ve yeni toplumsal ilişkilerin bir sonucu mu bu manzara?” diye soruyor Babaoğlu.
Ya böyleydi ama biz görmüyorduk, sosyal medya sayesinde ‘ifade özgürlüğüne’ kavuştular. Ya da sahiden yeni çağın bir ürünü bu ürkütücü kadın türü. Aslında zaten ikisi birbirini körüklüyor, Twitter’larda, Facebook’larda birbirlerini buluyorlar, birlikten kuvvet doğurup seslerini yükseltiyorlar, başkalarının çocuklarının hayatı üzerinden savaş çığırtkanlığı yapıyorlar. Zaten ölümün hüküm sürdüğü, en çok da kadınların canının yandığı, yakıldığı topraklarda yaşıyoruz. Kadınlar da bu nefret söyleminin bayraktarı olduysa toptan yanmışız demektir.
YETTi?BU?YAŞ?MUHABBETi
Hangi gazeteyi açtıysam aynı saçmalık: Meltem Cumbul ve kendisinden şu kadar (Bu hesap 12-14 arasında değişiyor muhabirin iyi niyetine göre) genç Alican Özbaş’la evlendi, hop, hemen bütün gözler damadın babasına çevrilsin. Baba Erol Özbaş’ın sayıp döktükleri aslında hiç ciddiye alınacak cinsten değil ama gazetelerimiz onu çarşaf çarşaf yayımladığı için mecburen gündemimize giriyor. Bir de aslında toplumun bütün ikiyüzlü değer yargılarını derli toplu bir şekilde bir arada bulabileceğiniz için bir belge niteliği taşıyor. Bir ayna, çünkü aslında böyle düşünen tek Özbaş değil, oğulları 30 yaş küçük kızla evlense gurur duyup 10 yaş büyüğünü seçse dünyanın sonu geldi diye düşünecek kaç ikiyüzlü anne-baba bilmiş bilmiş kafasını sallayarak onaylıyordur.
“Oğlum annesini özledi herhalde” diyor, “Beş yıl sonra oğlum seks isteyecek, bu bayan yetmeyecek ona, başka bayan isteyecek” diyor. Evet, tabii ki ‘Bayan’ diyor ki tablo tamamlansın. “Meltem hanım benim çocuğuma baksın, maaşa bağlasın, sonra varlıktan bahsederiz” diyor. “70 yaşında adamlar 25 yaşında kız alıyor, bizimkinin yaptığına bak” diyor. Diyor da diyor... Ve biz bütün bunların pervasızca söylenebildiği bir ülke olduğumuz için, her gün daha çirkinleşiyoruz. Beğeniyor musunuz aynada gördüğünüz yüzü?