Televizyonda “Fevkalade düzgün bir müdahale oldu” diyordu, ‘mutlu’ bir yetkili... Kim bilir kaç anne çocuğunu arıyordu o anda... Huzursuz uykulara çekildi, insanların yüzde bilmemkaçı. Sahi, bu filmin ‘kötü adamları’ kimdi? Ya ‘kahramanları’?
Bir film anlatacağım size bugün. Bir aksiyon filmi, hani iyilerin ve kötülerin, uzaylıların ve dünyalıların, ‘bizlerin’ ve ‘onların’ olduğu türden... Benzerini de görmüşsünüzdür, bir şehirde bir parkı korumak için bir cılız ses yükselir, karşısında sermaye vardır o sesin, fabrika kuracaktır misal oraya. Ve ses küçüktür ama mide bulandırır, kısılmaya çalışılır. Ama bastırıldıkça büyür, yükselir, sonunda ‘karşı taraf’ da kayıtsız kalamaz bu sese, “Tamam” der, “Anladım sizi, vazgeçtim fabrikadan.” Mutlu son. Ya da bir kahraman girer devreye, ‘kötü adamların’ oyununu bozar, parkı alır, halka verir. Yine mutlu son. Bazen ‘güvenlik güçleri’ karışır işe, “Park hepimizindir” der. İlla ki mutlu son.
Benim anlatacağım filmdeyse olay örgüsü farklı şekilde gelişiyor. ‘Klişelere’ prim vermeyen bir film bu. ‘Karşı taraf’ yine kayıtsız kalmıyor o gitgide büyüyen sese, ama gün geçtikçe ‘anlamaya’ yaklaşmak yerine daha büyük bir öfkeye kapılıyor, toptan ezmek istiyor başını. ‘Güvenlik güçleri’ yine giriyor devreye ama silahsız insanları gazla, ‘ilaçlı’ sularla zehirlemek, copla dövmek, korkutmak, yıldırmak için.
“Ne işiniz var efendim dışarıda?”
Filmin dün çekilen bir sahnesinde, üç kadın dakika başı gaz bombası atılan bir sokakta bir apartman dairesine sığınmışlardı, hiç değilse yalnız olmamak, birbirlerine cesaret ve dayanma gücü vermek için. Aşağıda gencecik çocukların toplanışını yürekleri ağızlarında izliyor, üzerlerine her gaz kapsülü fırlatıldığında apartmanın kapısını açıyorlardı, girip nefes alabilsinler diye. Çocuklar can havliyle koşup kendilerini kurtarmaya çalışacakken, gördükleri sersemlemiş, ağır aksak yürüyen bir kediyi de kapıp kaçırmaya çalışıyordu, gazdan.
Derken o sokağa TOMA giremediği için doğrudan çocukların üzerine süremeyen ‘güvenlik güçleri’nden bir ordu daldı sokağa. “Çıkar o maskeyi” diye bağırıyorlardı, gördükleri tek tük insana. Boğulsunlardı gazdan, niye korunuyorlardı ki? Su dolu kovaları tekmeleyerek parçaladılar, olur a biber gazının etkisi azalır, suya düşerse. Açık buldukları apartman kapılarından girip gaz attılar, o güvenli olduğu varsayılan, hastaların, yaşlıların, bebeklerin yaşadığı evlere... Sokağa filan çıkmayan insanların evlerinin içine. Tekrar tekrar söylüyorum çünkü Gezi Parkı’nda, oradan kaçılıp sığınılan otellerde, yaralanıp götürülen hastanelerde, birikilen cami avlularında insanlar gaz yedikçe “Ne işiniz var efendim dışarıda?” diyenler gördüm. Klavyelerinin başına geçip “Atom bombası yediğiniz günler de gelir inşallah” diye yazanlar... Bu anlattığım hikayeyse evde geçiyor. Camdan bakmaya kalkışanlara tehditkâr bir şekilde parmağını sallıyor sokağı ‘ele geçiren’ polis. Kapa perdeni, bakma dışarı, özgür ve demokratik bir ülke burası, aksini mi iddia ediyorsun?
Sonra bir yağmur bastırdı, şakır şakır yıkandı sokak ... “Herkes evine gitmiş olsa” diye dua etti, evdeki üç kadın. O anda birilerinin, mesela Hipokrat yemininin gereğini yerine getiren doktorun, işini yapan gazetecinin karga tulumba götürüldüğünü bile bile... Bitmiş olsa bu kâbus, hiç değilse bu gecelik...
Yağmur dindi, kadınlardan biri pencereyi açtı, havayı içine çekti, “Oh” dedi, “Temizlendi hava”. Cümlesini bitirmemişti, o günün en kuvvetli ses bombası patlayıp karanlıkta parlayan beyaz kasklar köşeyi döndüğünde. Tam karşı uçtan bir biber gazı kapsülü geldi tam ortalarında patladı. Bomboş sokakta birbirlerine biber gazı atan iki grup polis karşılıklı durdular. Gaz bir kez daha evlere dolarken bir anda bir şey oldu, bütün pencerelere insanlar fırlayıp “Yeteeer” diye bağırmaya başladılar. Aralıksız sürdü “Yeter” çığlıkları, polisler çıktı sokaktan... Bir sessizlik çöktü sokağa.
Televizyonda “Fevkalade düzgün bir müdahale oldu” diyordu, ‘mutlu’ bir yetkili... Kimbilir kaç anne çocuğunu arıyordu o anda... Huzursuz uykulara çekildi, insanların yüzde bilmemkaçı. Sahi, bu filmin ‘kötü adamları’ kimdi? Ya ‘kahramanları’?