Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Halkım ben, parmakla sayılmayan / Sesimde pırıl pırıl bir güç var / Karanlıkta boy atmaya / Sessizliği aşmaya yarayan...”
Pablo Neruda’nın dizeleriyle açıldı gece. “Buğdayın Türküsü”ydü söylenen. 1979 tarihinde üç Ankaralı gencin çıkardığı, 12 Eylül ile birlikte ortadan kaybolup, bir süre sonra “buğday nasıl filizini sürer de çıkarsa toprağın üstüne”, aynı o şekilde el altından piyasaya sürülen albüm.
Biz Yeni Türkü’yü 1983’te “Akdeniz Akdeniz” ile keşfeden çocuklar, sonradan sokak tezgahlarında satılan doldurulmuş kasetlerden dinlemiştik “Buğdayın Türküsü”nü...
Bir kat daha sevmiş, biraz daha benimsemiş, uzun bir yolu birlikte yürümüştük onlarla. Ve kadro sürekli artmış, eksilmiş, bir tek Derya Köroğlu sabit kalmışsa da, Türkiye’nin en karanlık dönemlerinde doğup en azından şarkılarıyla bugüne gelen bir grubun 30. yaşı kutlanmaya değerdi. 

Tam kadro

Yeni Türkü, gruptan gelmiş geçmiş müzik adamları ve belki onları kendilerinden çok sahiplenen seyircileriyle tam kadro Most Konserleri kapsamında Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’ndaydı bu nedenle.
Istanbul Symphony Project yerini alıyor önce, ‘maestro’ Selim Atakan yönetiminde... Ardından Derya Köroğlu ve Zerrin Atakan geliyor ve yolculuk başlıyor. Alkıştan yıkılıyor Açıkhava. Bir zamanlar bu şarkıları gizli gizli dinlemiş gençler şimdi ağarmış saçlarıyla haykırıyorlar: “Biz halkız / Yeniden doğarız ölümlerde...”
Ve kronolojik olarak izlemeye başlıyoruz grubun serüvenini. Katılanlar, ayrılanlar, sözleriyle katkıda bulunanlar, fikirleriyle yol gösterenler... Bir bir arzı endam ediyorlar.
Eftal Küçük, Tuğrul Bayrak, Murat Buket, Tuğrul Tercan sahneye gelip sadece Yeni Türkü’nün değil, memleketin en güzel şarkı sözlerini yazan Murathan Mungan’ı selamlayarak “Maskeli Balo”ya giriyorlar. Tuğrul Tercan’ın söylediği “Öldükten Sonra”, Yeni Türkü’nün meşhur ağzında notadan bayrak olan güvercinini çizen Yılmaz Aysan’a yazılmış “Yılmaz Peşrev” ve yine bir Murathan Mungan ‘klasiği’: “Çember”...

‘Şair’ler geçidi

Derya Köroğlu’nun “Fareli Köyün Kavalcısı” diye anons ettiği Fuat Oburoğlu ve klasik kemençeden buzukiye bütün aletleri çalan Cengiz Onural da katılıp fotoğrafı tamamlarken ‘hit’ler sıralanıyor peşpeşe: “Dönmek”, “Aşk Yeniden”, “Yedikule”, “Bana Bir Masal Anlat”...
Söz yazarlarını, şairleri ana ana geçiyor yıllar. Babasına yazdığı o unutulmaz şarkıyla, “Açelya” ile Meral Özbek’i, unutulmaz “Destina” ile Lale Müldür’ü, “Vira Vira” ile Turgay Fişekçi’yi, Cummings’den müthiş bir uyarlama olan “Yağmurun Elleri” ile Barış Pirhasan’ı, yine o şarkıya katkıları için Yıldırım Türker’i tek tek şükranla selamlıyor Derya Köroğlu. Hepsi oradalar, eksiksiz...
Yeni Türkü’nün Derya Köroğlu’ndan başka bütün elemanlarının değiştiği yıllara geldiğimizde sahnede de tamamen genç ekip var artık. İlk yarı yine Murathan Mungan’ın sözleriyle bitiyor. “En büyük silah umut etmek, yadigar kalıyor bize...”
“Ne güzeldir yollarda olmak şimdi” diye de açılıyor perde tekrar. “Başka Türlü Bir Şey”, “Yeşilmişik”, Can Yücel söylemiş ve olmuş ne güzel...
“Günebakan”, “İstersen Hiç Başlamasın”, “Deliler” derken sonuna yaklaşıyoruz gecenin. “Cevriye Hanım” ile göbek atmaya başlayan Açıkhava birden sus pus oluyor çünkü sahnede müthiş bir yıldız var: Haris Aleksiyu. Dünyaya onun duyurduğu Manos Loizos besteleri Murathan Mungan’ın elinden geçip nasıl Türkiye’yi sardıysa bu gece de iki dilde Açıkhava’yı sarıyor.
“Olmasa Mektubun” ve “Telli Telli”yi artık kim Yunanca söylüyor, kim Türkçe belli değil. Ve görkemli final: “Telgrafın Telleri”nde 30 yılda adı ve emeği geçen herkes sahnede. Galiba Açıkhava sahnesinin en kalabalık anı.
“Yıllardan ve yollardan sonra şarkılar söylüyor çocuklar” sahiden... “Fırtına” yaklaşıyor olabilir mi?”

Haberin Devamı

Şebnem Bozoklu neden yoktu?
Yeni Türkü’nün 30. yıl konserini Şebnem Bozoklu’nun sunacağı duyurulmuştu baştan beri. Özen Yula’nın yazdığı metni Bozoklu oynayacaktı. Ben de provalarını izlemiş, Yula’nın yazdığı ‘25 yıllık Yeni Türkü fanatiği’ Sakine tipine bayılmıştım.
Gelgelelim o gece baktık Şebnem Bozoklu’dan eser yok. Söylenene göre konser iki buçuk saat sürdüğü, Açıkhava’da da zaman kısıtlaması olduğu için bu bölümün çıkarılması gerekmişti.
Ama bu zaman hesaplamasının neden son gün yapıldığı bir muamma. Ben de Yeni Türkü’nün bazı eski elemanlarının metne ve Sakine tipine itirazları olduğunu, bunca emeğin bu nedenle heba olduğunu duydum. Sebep her ne ise, seyirci çok hoş bir sürprizden mahrum kaldı. Umarım Yula ile Bozoklu bu çalışmalarını başka bir şekilde sahneye taşırlar da biz de izleme fırsatı buluruz...