Bu yazının fikrini 22 yaşında bir genç kızdan ödünç aldım. Birbirimizi tanımamızla beraberce ölümden dönmemiz arasında topu topu yarım saat vardı, belki bu yüzden kaynaşmamız da hızlı oldu. Başta arkadaşımın yeğeniydi Ceyda, şimdi tatil arkadaşım. Geçen hafta dört kişi pür neşe arabamıza bindik ve daha İstanbul’un ışıkları gözden kaybolmamıştı bir TIR darbesiyle kendimizi otobanın ortasında fır fır dönerken bulduğumuzda.
Şansımız, bir haftadır sürekli duyduğumuz gibi ‘verilmiş sadakamız’ vardı ki şu an sıfır hasarla hayata devam ediyoruz dördümüz de. Üstelik tatilimize de... Bu yüzden ben bu konuya hiç değinmeyeyim demiştim ki Ceyda yazdıklarını gösterdi bana. Olayın üstünden atlayıp geçmiştik ama belli ki onda da hayli iz bırakmıştı o birkaç saniye. Büyük bir şaşkınlık ve de.
O zaman zaman sıkıldığını düşündüğü hayata aslında ne kadar bağlı olduğunu fark etmişti çünkü... İnsanın hem ne kadar kırılgan, bir o kadar güçlü, öfkeli ama yine de affedici olduğunu, kendisi için hayatta nelerin kimlerin öncelikli olduğunu görmüştü. Benim gibi...
Ama o bir de 22 yaştan beklenmeyecek bir olgunlukla “Belki de” diyordu “Bu kaza size kimi duygularınızın sahte olduğunu fark etmeniz için yaşatılmıştır...”
Otomobil uçar gider
Ama yazısının beni en çok etkileyen bölümü, hasarlı olarak yoluna devam eden otomobili insan hayatlarına benzetmesi oldu. “Aldığınız darbe ne olursa olsun siz onların üstünü astarlar, boyar ve görünmez kılmaya çalışarak yola devam edersiniz. Ve bazen öyle anlar olur ki birileri bu hasarlı yerleri görmez aynı yere defalarca vurur. Aynı yerde üst üste açılan yaraların da olabileceğini ve sizin bunları kapatıp yola devam etmek zorunda olduğunuzu bilirsiniz.”
Sol tarafı boydan boya vuruklar ve TIR’dan bulaşmış sarı boyalar içindeki otomobile her binişimde bunu düşünmeye başladım bu sefer. Kazanın izleri açık seçik ortadaydı, biz güle oynaya içine binip geziyorduk. Tatilden vazgeçmeyi, çıktığımız yoldan dönmeyi düşünmemiştik bir an bile. Vuruklara bakıyor, “Aman ne ucuz atlattık” diye seviniyor, birbirimize kaza anı duygularımızı anlatıp duruyorduk habire ve böyle böyle ‘sıradanlaşıyordu’ o ürkütücü saniyelerin anısı.
Kutsal yaralar
Düşündüm ki belki de Ceyda’nın sözünü ettiği ‘darbelerle’ baş etmenin yolu da buydu. Aman ben şu noktadan kırıldım, buradan da hasar aldım deyip kimsenin giremeyeceği ‘korunaklı’ köşelerimize büzüldükçe o ‘kutsal’ yaralar ele geçiriyordu hayatımızın dümenini. Kaç kat astar ve boya çekerseniz çekin üstüne, içerden bir yerden çürütüp duruyorlardı kaportayı. Dışarıdan pırıl pırıl görünürken bir dokunuşta un ufak olabilmemiz bundandı.
Belki de bu kadar korkmaz, “Evet kardeşim, benim burada, burada hasarlarım var ama hayat endişeler yüzünden ertelenip duracak kadar uzun değil” dersek işler tersine dönebilirdi... Daha baştan göze alamayıp caydığımız, kendimizi tehlikeye atmamak için çıkmadığımız yollar belki de sarp değildi göründüğü kadar.
Hem siz vurukların üzerini örtmek için debelenmezseniz, karşınıza çıkan insanlar da dikkatli olur, dönüp dönüp aynı yerinize çarpmaz, ‘hasarlı bölgenize çalışmazlardı’ belki... Ve evet, belki de bu kaza bunları hatırlatmak için yaşanmıştı... Kim bilir...
Cahide sahnede...
Yazın en sürprizli mekânlarından biri Cahide Sayfiye. Kapıdan adımınızı attığınız andan itibaren her şey sizi oyalamaya yönelik bir oyun gibi ve köşenizde oturup gamlanmanız asla mümkün değil. Diyelim aşık oldun, terk edildin, ufuklara dalıp gidemezsin, şovların hiçbiri kar etmese şahane ‘draq queen’lerden biri gelip seni bir silkeler, hayata dönüverirsin. Melankolik bünyelere sıkı bir darbe vuruyor, o kesin...
Pembe bir albüm
Şimdi bir albüm çıkmış “Cahide Sayfiye” diye. Şık, cafcaflı bir kartoneti olan, pespembe bir CD, pek uygun sahibine. İçinde de Cahide’nin ağaç tepesinde ikamet eden DJ’inin en çok çaldığı şarkılardan 16 tanesi var.
Sezen Aksu’nun “Aşktan Ne Haber”iyle açılıyor, Seyyal Taner’in meşhur “Naciye”sinin “Cahide versiyonuyla sona eriyor albüm. Arada artık “Olmaz Olmaz Deme Hiç”ler, “Olanlar Oldu Bana”lar, “Hayırdır İnşallah”lar, gayet eğlenceli bir toplama.
Yapımcısının Ossi Müzik’in sahibi Hakan Eren olması da sürpriz değil. Cahide ile Ossi yakışmışlar birbirlerine...
Neyse işte, yazdır, sıcaktır, zaten hayat ağırdır, ara sıra ‘hafiflemek’ için pembe bir albüm arayanlara önerilir...