Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

ABD tiyatrosunun parlak çocuğu Neil Labute’un ‘güzellik üçlemesi’nin üçüncü ayağı ‘Zorla Güzellik’, Kent Oyuncuları tarafından sahneleniyor

Birkaç yıl önce Aksanat’ta ‘Şeylerin Şekli’ni izlediğimde çok etkilenmiştim. Yönetmen Mehmet Ergen seyircileri değişen sahneyle beraber kattan kata taşıyordu, ilginç bir deneyimdi. Ayrıca çok iyi bir genç oyuncu kadrosu vardı. Özellikle Bartu Küçükçağlayan’ı keşfettiğimiz oyundu.
Ama hepsinden önce, çok ilginç bir yazarla tanıştığım için etkilenmiştim ‘Şeylerin Şekli’nden: 1963 doğumlu Neil Labute ile. ABD’nin son yıllardaki en parlak tiyatro adamlarından biri Labute. Detroit’de doğup Washington’da büyümüş, Brigham Young Üniversitesi’nde tiyatro okumuş, 1981’de Mormon Kilisesi’ne katılmış. (Bu dinin esaslarını hatırlatalım: Tütün, alkol ve eşcinsellik yasak, erkekler çokeşli bir yaşam sürmekte.) Adamımız 2005’te bu kiliseden ayrıldığını açıklasa da, konuyla ilgili sorulara maruz kalmaya devam ediyor haliyle.
Oyun yazmaya üniversitedeyken başlamış Labute, ama yazdığı oyunların çoğu bir kez oynanıp yasaklanmış. 1993’te, Royal Academy of London’daki lisansüstü çalışmalarının ardından sahnelediği ‘In the Company of Men’ oyununu daha sonra filme çekti ve sayısız festivalden ödül aldı.
İzleyen yıllarda da pek çok oyununu hem yönetti hem de filme çekti. Nitekim ‘Şeylerin Şekli’nin de Labute tarafından çekilmiş, başrolünde Rachel Weisz’ın oynadığı bir versiyonu mevcut, DVD’si Türkiye’de de yayınlandı, söylemiş olayım.

Haberin Devamı

Daha iddialı bir reji gerekirdi
Labute’un metinleri iyi ile kötü arasındaki ince çizgide seyrediyor. Birinden diğerine geçivermek çok kolay ve basbayağı planlı programlı kötülük yapan karakterleri var kendisinin. “Benim işim, mükemmel giden bir günü mahvetmenin yolunu bulmaktır“ diye anlatıyor durumu ve bu sahiden en iyi yaptığı şey. Tekrar ‘Şeylerin Şekli’ne dönersek, o Labute’un ‘güzellik’ üçlemesinin ilk oyunuydu. Günümüzde her şeyin önüne geçen güzellik takıntısını irdeliyordu, hem de çok sarsıcı bir şekilde yapıyordu bunu.
Onu ‘Şişman Domuz’ ve ‘Zorla Güzellik’ adlı oyunlar izledi ve biz tiyatroseverler bu sezon başında her ikisinin de İstanbul sahnelerinde sergileneceğine dair şahane bir haber aldık. İlki Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda oynanacaktı, ikincisi Kenter Tiyatrosu’nda.
Gelgelelim, geçen hafta ‘Zorla Güzellik’i izlediğimde, bu haberin ilk anda kulağıma geldiği kadar şahane olmadığını gördüm ne yazık ki. Evet, gene zamane insanlarından dört örnek, gene zaman zaman acımasız Labute diyalogları, ama hemen hemen hepsi bu. Bir kere ‘Şeylerin Şekli’ndeki parlaklığı, şaşırtıcılığı, sarsıcılığı aramayalım, çünkü yok. Ortada ilk oyundaki gibi iki çift arkadaş var. Bir gün erkekler kendi aralarında konuşurken biri sevgilisi için, “Sıradan bir yüzü var” gibi bir cümle sarf edivermiş. Diğerinin karısı da yemeyip içmeyip ‘arkadaşlık vazifesi’ bilerek bunu söz konusu kadına yetiştirmiş.
Oyun bu talihsiz çiftin kavgasıyla açılıyor. ‘Sıradan yüz’ hakaretini hiçbir iltifat hafifletemiyor ve çiftimiz ayrılma noktasına geliyor. Bundan sonra dörtlüyü ikili gruplar halinde konuşurken izliyoruz. Güzellik, çirkinlik, sadakat, ihanet, arkadaşlığın içinde gizli öfke ve nefret gibi bilumum kavram uzun uzun resmi geçit yapıyor sahnede. Ve perde kapanıyor.
Acaba diyorum, bu oyun Kenter Tiyatrosu gibi klasik bir salon yerine seyirciyle oyuncunun daha yakın olabileceği bir mekanda sahnelense olayların içine girmek daha kolay olur muydu? Belki de... Çünkü oyuncuların (Engin Hepileri, Defne Halman, Gökçer Genç, Aslıhan Gürbüz) sesini duymakta, ne dediklerini anlamakta çok zorlandım ben. Bir sahnede tek bir yatak ve lamba, diğerinde masa ve iki sandalye, üçüncüsünde de bir portmantodan ibaret dekor da koca sahnede fazla ‘minimal’ kalıyor kanımca.
Oyunun künyesinde ‘yöneten’ hanesinde Defne Halman ve Engin Hepileri isimlerini görüyoruz. Bir ihtimal, bu hele ‘Şeylerin Şekli’ ile kıyaslandığında hayli sıradan kalan metin, iki kişinin karşılıklı oturup uzun uzun konuşmalarını aktarmak yerine daha iddialı bir rejiyle ilginç hale gelebilirdi...