Danışan: Yarın iş yerimde büyük bir grubun önünde sunum yapmam gerekiyor. Ana nasıl yapacağım bilmiyorum. Düşündükçe kalbim çarpıyor ve nefes alamayacak gibi hissediyorum.
Dr. Başak: Daha önce böyle hissettiğiniz zamanlar da oldu mu?
Danışan: Oluyor. Ne zaman bir topluluğun önünde konuşacak olsam kalbim ağzıma geliyor, yüzüm kızarıyor, terliyorum. Çocukluğumda da böyleydim, gençliğimde de. Sınıfta parmak kaldırınca kalbim çarpmaya başlardı. Hâla o kadar heyecanlanıyorum ki, bazen sunumlarda ne söyleyeceğimi unutuyorum, sanki kontrol elimden gidiyor. En çok korktuğum da rezil olmak.
Dr. Başak: Rezil olmak fikri, korkunuzu daha da artırıyordur.
Danışan: Evet, buna bir çare bulmalıyım. Çünkü yeni işimde çok fazla sunum yapmam gerekecek ve bu sunumları düşündükçe içim sıkılıyor. Acaba işimi değiştirsem mi diye düşünüyorum.
Dr. Başak: Anladığım kadarıyla yaşadıklarınız “Ya işimi yetiştiremezsem, ya faturamı ödeyemezsem” gibi sıradan kaygılardan farklı.
Danışan: Bence de farklı. Onların üstesinden gelebiliyorum da bunun gelemiyorum.
Dr. Başak: Çünkü yoğun fiziksel değişiklikler yaşıyorsunuz; kalbiniz çok hızlı çarpıyor, terliyorsunuz, yüzünüz kızarıyor ve nefes alamayacak gibi hissediyorsunuz. İkincisi, daha yoğun psikolojik sıkıntılar yaşıyorsunuz; kontrolü kaybedeceğinizi, rezil olacağınızı düşünüyorsunuz. Üçüncüsü ise davranışlarınız değişiyor; konuşma yapmaktan çekiniyorsunuz, kendinizi engellemeye yöneliyorsunuz ve bu da iş hayatınızdaki başarınızı etkileyebiliyor.
Danışan: Evet, etkiliyor maalesef, sunum günü işe gitmek istemediğim zamanlar bile olabiliyor.
Dr. Başak: Bu yoğun duygunuzu anksiyete diye tanımlayabiliriz. Anksiyete; kaygı, korku, endişe, evham, gerginlik, tedirginlik anlamına gelir ve insanlar çok çeşitli durumlarda anksiyete yaşayabilirler. Topluluk önünde konuşurken yaşanan korku, en sık rastlanan anksiyete durumlarından biridir.
Danışan: Doğrudur, bir iki arkadaşım da aynı şekilde heyecanlandıklarından bahsetmişti. Peki, ben ne yapacağım? İki hafta sonra bir sunumum var.
Dr. Başak: Konuşma korkunuzu yenebilmeniz için size birkaç tavsiyede bulunacağım, ama bu korkunuzun hemen geçmesini beklemeyin. Bunun üzerinde bir süre daha çalışmamız gerekebilir.
Danışan: Gerekiyorsa çalışalım, çocukluğumdan beri bıktım bu problemimden, ama pek bir şey de yapmadım, öteledim hep. Ama şu sunuma kadar bir şeyler yapamaz mıyım?
Dr. Başak: Yapacağız, ama önce anksiyete yaşayan insanlar için bazı genel tavsiyelerden bahsedeceğim. Şaşıracaksınız, ama birçok sıkıntıya faydalı olduğu gibi, egzersiz, anksiyeteyle baş etmek için de çok faydalı. Düzenli olarak yaptığınızda vücudunuzdaki endorfin seviyesini yüksek tutmuş oluyorsunuz, bu da anksiyetenizi azaltmaya yardımcı oluyor. İkincisi, kafeini ve nikotini azaltın. Gün içinde hiç fark etmeden yiyeceklerden, içeceklerden aldığımız bol miktarda kafeinin anksiyeteyi tetiklediği biliniyor. Üçüncüsü, hayatınıza hobiler katarak kendinize zaman ayırın ve stresi azaltın.
Danışan: Düzenli yürüyüş uzun zamandır istediğim bir şey, ama hep ihmal ediyorum, anksiyeteye iyi gelebileceğini bilmezdim. Kafein konusunda haklısınız. Biraz çok içsem zaten çarpıntım başlıyor, o durumdayken konuşma veremeyeceğim çok açık. Hobiye, kendime zaman ayırmaya da uzun zamandır ihtiyacım var. Stresi azaltmak için hobilere sahip olmanın gerektiğini ben de okumuştum ama nedense bazen okumak yetmiyor. Peki, bunları yapınca konuşma korkum geçecek mi?
Dr. Başak: Hemen geçmese de genel anksiyetenizi azaltacaktır. Şimdi gelelim sunumunuza; metini hazırladınız mı?
Danışan: Hayır, biraz da kaçınıyorum doğrusu. Düşünmek bile kalbimin hızlı çarpmasına neden olabiliyor.
Dr. Başak: Son güne bırakırsanız anksiyeteniz daha da artmayacak mı? Bu sefer de “Ya yetiştiremezsem” gibi endişeler eklenecek. Tavsiyem, biran önce sunumunuzu hazırlayın.
Danışan: Hiç de canım istemiyor, ama doğru, bu sefer de yetiştirememe stresine gireceğim.
Dr. Başak: Sunumu yapacağınız yer belli mi?
Danışan: Evet, iş yerinde bir toplantı odası.
Dr. Başak: Daha önce gitmediğiniz bir yer ise mutlaka sunumdan önce bir uğrayın. Zamanınız varsa ve orası da müsaitse sunumu orada kimse yokken prova etmek çok faydalı olabilir.
Danışan: Orası müsait olmayabilir. Ama aklımda canlandırabilirim.
Dr. Başak: Bu da harika bir fikir. Aslında en faydalısı sunumu sesli olarak prova etmektir. İyi konuşma yapanların çoğu aslında prova yaparlar.
Danışan: Bunu bilmiyordum, iyi konuşma verebilmeyi doğuştan bir yetenek sanıyordum. Kendimi de yeteneksiz (gülerek).
Dr. Başak: Haklısınız, çünkü kimse bu güne kadar size “Bu konuşmayı böyle düzgün yapabilmek için evde beş kere çalıştım” dememişti. İşin gerçeği, ne kadar prova yaparsanız, konuşmanız o kadar rahat geçer.
Danışan: Sunumu mutlaka bir kere okurum genellikle ama sizin ‘prova’ dediğiniz başka bir şey galiba.
Dr. Başak: Evet, tüm sunumu, ailenizden birisine, bir arkadaşınıza, sizi dinleyecek gönüllü birine, hiç kimse yoksa da kendi başınıza yapmanızdan bahsediyorum. İyice alışana kadar 10 kere yapan kişileri biliyorum. Sunumunuzu baştan sona 10 kere yaptığınızı düşünsenize, ne hissederdiniz?
Danışan: (Gülerek) Epey sıkılırdım herhalde ama aslında bir yandan da çok rahatlardım, yani adımı söylüyor gibi rahat olurdum herhalde.
Dr. Başak: İşte provanın da tek amacı bu zaten. Bu kadar rahat sunum verirken korkularınız azalır ve kendinize “Rezil olacağım, ne söyleyeceğimi unutacağım” gibi olumsuz cümleler yerine “10 kere yaptığıma göre artık süper yapabilirim” gibi olumlu cümleler söylersiniz.
Danışan: Olumlu şeyler söylersem de kendimi daha iyi hissederim ve heyecanım azalabilir. Bunu denemem lazım. Eve gider gitmez sunumu hazırlayıp prova yapacağım.
Dr. Başak: İyi şanslar!