Cadde Beyoğlu’nun yeni yıldızı

Beyoğlu’nun yeni yıldızı

02.11.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Beyoğlu’nun yeni yıldızı

Beyoğlu’nun yeni yıldızı



Beyoğlu’nun yeni yıldızı
Efendim, bir insan 24 saat içinde iki ayrı kentte ve iki değişik konunun içinde olabilir mi? Valla oluyor. Bir gün önce öğle saatlerinde ‘Gazinocular Kralı’ olan baba dostum Fahrettin Aslan ve Laila ismini Güneydoğu Anadolu’ya kadar duyurup firma haline getiren sevgili Şefik Öztek ile birlikteydim. Sabaha karşı da pop müziğin kraliçesi, hatta yaşayan efsanesi sevgili Sezen Aksu’nun Türkiye’de büyük gürültüler koparan konserini izlemek üzere bir grup meslekdaşım ile bir günlüğüne Brüksel’e uçtum. Yani bu röportaj yine uçakta, laptop’dan geçildi. Fotoğrafları ise işinin üstadı sevgili Muzaffer Kantarcıoğlu çekti. Yarın akşam İstanbul’da kaçırılmaması gereken bir olay var. Can dostum İzzet Çapa’nın mekanları dahil açılışlara gitmek alışkanlığım yoktur. Ama kısmet olursa Beyoğlu’nun yeni kraliçesi Maksim-Laila’da yaşananları duyurmak adına açılışa gideceğim. Sizin için. Çünkü perşembe gecesi yaşanacakları pazar günü öğrendim. Kankam Şefik Öztek, Sayın Fahrettin Aslan, bu açılış için Boston’daki okulundan gelen oğlu sevgili Memo, 155 kişilik kadro, dünya çapındaki mimar Emir Uras, bu tarz organizasyonların başarılı ismi VIP Turizm’in ortağı sevgili Yasemin Pirinççioğlu ile birlikteydim. Sıraselviler’deki ana kapıdan, müzik eşliğinde girecek konukların kırmızı halıların üstünden içeriye alınmasının provasını birlikte yaptık. O gece açık büfelerde sunulacak yemekleri bugünden sizlere bildirmek için Chef’s’in usta yöneticileri Mike Norman ve Marco Anzani ile karar verdik. Hem de tadarak. Şafak sökene kadar devam edecek olan eğlence kompleksi içinde nerede, hangi müziğin çalınacağını ve hangi konseptin yer alacağını da öğrendim. İlk kez Şefo’yu (Şefik Öztek) bu kadar heyecanlı gördüm. ‘Gazinocular Kralı’ Fahrettin Aslan’ın engin tecrübesinden nasıl yararlandığını ise ayrı bir heyecanla dinledim. İstanbul gece hayatına yeni bir renk ve değer katacak olan Maksim-Laila’da starların soyunduğu o muhteşem kulis odalarında bundan böyle Laila’nın birbirinden güzel kızları ve personeli hazırlanacak.
Melisa Ağca, her zaman olduğu gibi Öztek’in sağ kolu. Denetim ise Serdar Yeşilova, Hüseyin Atalay, Necmettin Horoz, Yusuf Dündar, Ergün Erdoğan, Efrat Ertürk’de. Chef’s de ise Ali Ayten ve İrfan Tunga yılların deneyimlerini Maksim-Laila için konuşturacaklar. Biraz içim burkularak, biraz da Batı normlarında bir eğlence yeri olması nedeniyle gururlanarak sizi Fahrettin Aslan ve Şefik Öztek ile yaptığım röportajla baş başa bırakıyorum.

ŞD-Sayın Fahrettin Aslan, gerçi bugüne kadar çok konuşuldu ama niye Laila? Gerçekten sanatçıların istediği fahiş fiyatlar mı bu sonu hazırladı?
FA-Evet. Zaten Laila ön planda. Güzel de isim yaptı. Sahibi Şefik Öztek de arkadaşım olduğu için onunla işbirliği yapmaya karar verdim.

ŞD-Evet, sevgili Şefik, yaz sezonu pek parlak geçmedi ama Laila markalaştı. Niye Maksim-Laila?
ŞÖ-Laila parlak geçmedi değil. Bizim eğlence sektöründeki işimiz, kaygan zeminde dans etmek aslında. Örneğin; Fahrettin Aslan 41 yıldır bu müesseseyi ayakta tutuyor. Ben Laila’da 4. senemdeyim. Aslında 1 sene bile ayakta kalmak çok önemli. 4. senesinde hâlâ konuşulabiliyorsa bu bir başarıdır. Fahrettin Ağabey ile olan ortaklığıma gelince; geçmişin tecrübesinden geleceğe katkı sağlamak olarak görüyorum. İkimiz de bunu istiyoruz. Çünkü öyle tecrübelerle karşılaştım ki mesleği bilmediğimi düşünmeye başladım ve öğrenmem gereken çok şey olduğunu gördüm. Okul gibi burası. 41 sene bir müesseseyi ayakta tutmak gerçekten pratik zekanın eseri. İner-kalkar sahneyi 1964 senesinde yapmış. Hayret ettim. Herkesin aklına gelmez böyle şeyler. İnşallah 35 sene sonra konuşuruz da ben de o zaman 41 yıllık bir işletmeci olurum.

ŞD-Konsepti bana anlatır mısın?
ŞÖ-Burada sinema ve tiyatro dışında akşam eğlencesinin 4 ayrı türünü yaşayacağız. Eski adıyla ‘Elma’ olan yerde canlı performans yapacağız ama bundan alaturka anlamı çıkmasın. Tarz olarak ‘Babylon’ gibi düşünebilirsiniz. Yurtdışından gelecek sanatçıları burada çıkarmak için organizasyonlar düzenledik. Buraya gelince; hem kulüp hem restoran. Akşam saat 18.00’den 21.00’e kadar bar, 21.00’den 24.00’e kadar restoran, 24.00’den 04.00’e kadar da gece kulübü olarak düşünüyoruz. Eski ‘Samara’yı ise 01.00’den sonra başlayıp 05.30’a kadar süren bir kulüp olarak hazırladık. İyi tarafı şu; Eğlence hayatı Beyoğlu’na kaydı ama park sorunu yaşanıyor. İnsanlar buraya geldiklerinde 4 ayrı eğlenceyi bir arada yaşayabilirler.

ŞD-Gözümüzü kapatalım, sen bize açılış gecesini anlatarak yaşat.
ŞÖ-Organizasyonu VIP Turizm’den Yasemin Pirinççioğlu yapıyor. Ben de heyecanla bekliyorum. Yurtdışındaki Oscar törenleri gibi bir açılış düşünüyoruz. Misafirler üst kapıdan alınacak. Kırmızı halılar üzerinde yürüyecek. 24.00’de bir sürpriz var. Saat 04.00 olduğunda smokin ve tuvaletle gelen insanları çok eğlenmiş ve mutlu bir şekilde evlerine göndermek istiyoruz. Mimarımız Emir Uras. Fedakarca çalıştı, çok emek verdi buraya. Hepimiz çok heyecanlıyız.

ŞD-İşletme ve yönetim kimde olacak? Maliyet ne oldu?
FA-Daha bilanço çıkarmadık. Veriyoruz, yapılıyor. Benim denetimimde Şefik yönetecek. Ben her akşam gelmem, o zaman anlamı kalmaz.

ŞD-Yemek, bar ve gece kulübünde fiyatlar ne olacak?
ŞÖ-Şenaycığım, iyi hizmet vereceğiz, onun da karşılığını isteyeceğiz. Şunu diyebilirim; ne pahalıyız ne ucuz. Kimseyi kazıklamayacağız. Kimsenin ekstra parasını almayacağız. Bir adisyon açılmışsa ve 3 cola içtinizse onu görecek, onu ödeyeceksiniz.

ŞD-Herkes Maksim-Laila’ya girebilecek mi? Yoksa Laila’da olduğu gibi özel kartlar olacak mı?
FA-Kart sistemi kalktı artık. Kendini bilen, buraya yakışan herkes girecek.
ŞÖ-Laila zamanında adım çıkmıştı benim. Şefik Öztek mekanına büstiyerli insan almıyor diye. Ben de arkadaşlara anlatırken Beyoğlu örneğini veriyordum. Eskiden Beyoğlu’na çıkmak ayrıcalıktı. Herhalde bir gece kulübüne girmek de bir ayrıcalıktır. Her sektörden, her kesimden insan gelebilir. Düzgün olan, kendine çeki- düzen veren herkes gelsin.

ŞD-Sayın Aslan, yıllar önce Ekrem Gocay, ben ve Şükrü Çakır, Caddebostan Maksim’e blujean ile geldiğimizde bize "Burası Amerika mı? Ne o Daltonlar gibi geldiniz" demiştiniz. Hatırlıyor musunuz?
FA-O zaman sahnede alaturka sanatçılar ve fasıl vardı. Şimdi sistem değişti artık. İstediğiniz gibi gelirsiniz.

ŞD-Kaç restoran, kaç bar olacak. Ya mönüler nasıl?
YP-Asya mutfağında şişte köfte, şişte tavuk var. Bizim mutfağımızda kendi kebaplarımız ve ev yemeklerimiz olacak. Ev yapımı köfte ve püre mesela. Bunun yanında Çin böreği de olacak. Bizim damak tadımıza uygun, güzel yemeklerimizi ortaya çıkaracak yönde bir mönü oluşturmaya çalıştık. Mönünün bir sayfasında Doğu, bir sayfasında Batı, bir sayfasında da iki kültür arasında yer alan Türkiye’den kebaplar, köfteler olacak. Mezeler de servise sunulacak. Karıştırıp yemek de mümkün tabii.

ŞD-Eğlence sektöründe size göre durum nedir? İstanbul’da pek çok yer açıldı, ekonomik durum ortada. Sizler aynı zamanda iş adamlarısınız. Bu sektörün içinde kendinizi ne kadar şanslı görüyorsunuz?
FA-Biz nasibimizi ve kısmetimizi kovalıyoruz. İyi hizmet sunmak peşindeyiz. Öyle çok büyük bir değişim yapacağız, ortalığı kasıp kavuracağız diye bir iddiamız yok. Her yer tıklım tıklım olduğuna göre herkes iş yapacak. Bizde iki isim üst üste, herhalde biz de iş yapacağız.
ŞÖ-Biz bu ülkede hiçbir şey olmayacakmış gibi hazırlık yaptık. Ne ekonomiyi ne de savaşı hesaba kattık. Tüm bu memleket meselelerini düşününce insan işini doğru yapamaz gibi geliyor bana. Haa olursa da bunlar devlet meseleleridir, bundan biz de nasibimizi alırız. İddialı konuşmayı sevmiyorum. Biz müziğimizden, servisimizden, yemeğimizden ödün vermeyeceğiz.

Şimdi sıra Sezen Aksu’nun Brüksel’de verdiği konserde. Bu satırları yine uçakta yazdım. Kurbanı olduğumuz kötü organizasyon beni hırsımdan ağlattı. Tüm gün ve gece açlığa talim ederek çalıştığımız yetmiyormuş gibi dönüşümüz de sefillik oldu. Dönüş organizasyonu MNG’ye aitti. Uçak dolmuş yaptı; Önce İzmir Devlet Opera ve Balesi elemanları ile orkestrasını İzmir’e bıraktı, sonra İstanbul’a yol aldı. Yolculuk 6 saat sürdü ama MNG uçuş ekibi mükemmeldi, haklarını yememek lazım. Konser saat 24.00’de bitti, restoran ve otel mutfakları kapalı olduğu için uçakta aç karnına uyumaya çalıştık. "Değdi mi" diye sorarsanız, değdi. Gözü yaşlı 2 bin kişi salonda kenetlendi ve Sezen’i ayakta alkışladı. Peki minik cüsseli, dev yürekli arkadaşımın Brüksel konseri amacına ulaştı mı? Hayır. Sezen’in, Türkiye’de büyük gürültü koparan konserini izleyemediğim için koşarak gittim Brüksel’e. Ekipte pek çok değerli yazar, gazeteci ve televizyoncu vardı. Sezen aralıksız 3 saat şarkı söyledi. Üstelik ayağında ödem oluşmuş, zor duruyordu. İKV, TÜSİAD, TOBB tarafından desteklenen konsere ne yazık ki sadece Türkler büyük ilgi gösterdi. Oysa amaç, Avrupa Hareketi 2002 çerçevesinde AB’nin kalbinin attığı Brüksel’de gövde gösterisi yapmaktı. Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinde kilit rolü oynayan, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Günter Verheugen konsere gelmedi. Ama Sezen konser verdiği Palais des Beaux Arts’ı salladı. ‘Gülümse’ ile başladı, ‘Şarkı Söylemek Lazım’ dedi. Ve art arda geldi şarkılar. Konserin adı ‘Songs of Turkey-Türkiye Şarkıları’ydı ama bence ‘Kardeşlik Şarkıları’ olmalıydı. Çünkü prodüksiyonu Beşiktaş Kültür Merkezi tarafından yapılan konserde Oniro Rum Müziği Grubu, Los Paşaros Sefaradis Musevi Müziği Grubu, Enderun Klasik Türk Müziği Grubu, Feriköy Vartanants Ermeni Korosu, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Çocuk Korusu vardı. Her dil ve dinden çıkan şarkılarla insanlığı, dostluğu aynı yelpazede buluşturdular. Yazılacak çok şey var ama kelimelere sığmaz, yaşamak gerek. Sen çok yaşa Sezen e mi? Bu projeye emek veren herkes çok yaşasın. Neredeyse o berbat organizasyonda bizlere yardımcı olmaya çalışan sevgili Meral Okay’a teşekkür etmeyi unutuyordum. Evet efendim, bugünlük de bu kadar.
Yine güzel günler sizin, artanlar benim olsun.

Yazara e-mail: