Türkiye’de turizmin hali malum. Bir ucundan tutulsa, diğer ucu elimizde kalıyor. “Turizimciler kan ağlıyor” söylemleri sürekli medyada karşımıza çıkıyor. Fakat tatilcilere hâl hatır soran yok maalesef.
Tatilciler ve turizimcilerin karşı karşıya geldiği birçok nokta var. En çok duyduğum şeyse “Turizm kan ağlıyorsa, neden fiyatlar böyle yüksek?”
Ben uzun tatiller yerine kısa kısa ama çok fazla tatil yapmayı ve her tatilde farklı bir yer görmeyi sevenlerdenim. Bu sebeple tatillerim erken başlıyor. Bu sene ilk olarak nisan, sonrasında mayıs ayında gittiğim Alaçatı’ya geçen hafta sonu bir kez daha oradaydım.
Her gittiğimde de göz yormayan keyifli bir kalabalıkla karşılaştım. Bu sefer ailece gittiğimizden, Alaçatı’nın büyük havuzu, çimli bahçesi olan ve yüksek sezon harici bebek kabul eden ender butik otellerinden Viento’da kaldık. Otelin sahibi Figen Hanım da kalite standartlarını bozmamak adına sezonluk değil, yıllık personel çalıştırıyor.
Olumlu cevaplar
Meslek deformasyonu olsa gerek, otel personeli, yemek yediğimiz yerlerdeki ve plajlarda çalışanlar dahil kimi görsem, doluluk oranlarını sordum. Gördüğüm ve duyduğum aynı ve olumlu yönde şeyler oldu.
Tüm bu tespitlerim üzerine bir de Çeşme Otelciler Birliği Başkanı Veysi Öncel’in şu sözleri dikkatimi çekti: “Türkiye’de kriz olduğu doğru. Oteller boş, kan ağılıyor. Turizm sektörüyle birlikte faaliyet gösteren 35 sektör de büyük vurgun yedi. Çeşme’yi, Türk turizminde, iç piyasa ağırlıklı çalıştığı için krizde ölçü almamak lazım. Burada kriz hafif hissediliyor. Nisan, mayıs ve haziran aylarında küçük bir düşüş yaşandı. Ancak fiyatlar dibe vurmadı. Öyle olsaydı, oteller zarar ederdi ve uzun yıllar telafi edilemezdi.” Uzun lafın kısası, marifet çeşme akarken doldurmak değil, çeşmenin suyunun kesilmemesini sağlamak.
Geçtiğimiz eşimle beşinci evlilik yıl dönümümüz kutladık. Evlendiğimizden beri eşime, bana evlenme teklif ederken aldığı tektaşın daha büyüğünü alırsa çok mutlu olacağımı söylerdim. Yıllar içinde önceliklerim değişti. Bu yıl bana istediğim yüzüğü alacağını söylediğinde reddettim. Bu kadar önemli bir günde daha kalıcı bir hediye olmalı dedim ve ondan asla kaybedemeyeceğim bir hediye istedim. Çağrı da Conrad’ın yenilenen süite’lerinden birini ayırtmış. Her köşesinden eşsiz Boğaz manzarası izlenen suite çok güzeldi ama biz gecenin çoğunu suite’in terasında İstanbul’u, yıldızları ve şehrin seslerini dinleyerek ve sohbet ederek geçirdik. Çağrı bana ilk Conrad’a gidiyoruz dediğinde, “Bula bula bu eski oteli mi buldu?” diye içimden geçirmiştim ama otelin tüm odaları ve suite’leri yenilenmiş, sanki başka bir oteldeymişiz gibi hissettik.
Her zaman belirttiğim gibi, mal mülk geçici. Dünyanın en güzel mücevherleri bile insana, güzel bir anı kadar mutluluk veremez. Ayrıca dediğim gibi, her eşya kaybolabilir ama yıldızların altında geçen bir gecenin anısını kaybetmek için insanın önce aklını yitirmesi lazım.