Almanya’da Ostwall Müzesi’nde tam 1.1 milyon dolarlık bir sanat eseri temizlik görevlisi tarafından ‘pis’ sanılarak pırıl pırıl hale getirildi. Bakalım eserin değeri artacak mı, azalacak mı?
İtiraf ediyorum, bu haberi ilk okuduğumda gülmeden duramadım. Çünkü böyle bir haberi ne zamandır bekliyordum. Çağdaş sanatta, artık her şeyin sanat eseri sayılabileceği bir dönemde elbette bazı yanlış anlaşmalar olacak.
Söz konusu sanat eseri bir enstalasyon. Adı ‘Tavan akmaya başladığı zaman’. Sanatçısı Martin Kippenberger. Enstalasyonun altında siyah bir plastik leğen var. Leğenin içine bakınca kurumuş pis yağmur suyu görüyorsunuz. Ama aslında bu görüntü elle boyayarak elde edilmiş.
Eserin sahibi eseri geçici bir süre sergilenmesi için Almanya’da Ostwall Müzesi’ne vermiş. Temizlik şirketinden bir görevliyse leğenin içinin gerçekten kirlendiğini düşünerek pırıl pırıl hale getirene kadar temizlemiş. Böylece sanatçının elle boyadığı bölümü tamamen yok etmiş.
Şimdi sigorta şirketi 1.1 milyon dolarlık esere ne kadar zarar verildiğini hesaplamaya çalışıyor. Eserin sahibi de bu süre içinde eserin sergilenmeye devam edilmesini uygun görmüş.
Çeşitli bakış açıları var. Böyle eserlere bu paraları uygun görenleri suçlayan ve temizlik görevlisini haklı bulanlar da var. Tabii çoğunluk onlar değil, en azından görünürde. Böyle bir sanat eseri zarar gördüğü için üzülenler daha ağır basıyor. Onlar da “Eser ne kadar gerçekçiymiş!” diyerek kendilerini avutuyorlar.
Durumu daha kötü hale getiren bir şey daha var. O da, ne yazık ki sanatçı artık yaşamıyor. Martin Kippenberger 1997’de hayatını kaybetmiş. Onu yakından tanıyanlar diyor ki, “Martin Kippenberger bunu görseydi temizlik görevlisi için ‘Eserimi tamamlamış, ona değer katmış’ derdi.”
Eski haline getirilmeli mi?
Gerçekten de gerçek sanatçılar böyle durumlar karşısında hepimizden daha olgun ve anlayışlı oluyor. Yeğenim 3 yaşındayken evdeki bir Suat Akdemir resmini boyamaya başlamıştı. Yanına yaklaştığımızda resmin renklerinde bir şeyler çizdiğini görmüştük. “Ahtapot yapıyorum” diye özetlemişti durumu. Ama biz onu daha ahtapotun yarısını çizdiğinde yakalamıştık. Sonra utanarak ve üzülerek bunu ressam Suat Akdemir’e anlattığımızda, “Artık Sinan’ın da imzası var, daha da değerli oldu” demişti. Bizim de ağzımız açık kalmıştı. Bunun üzerine resmi düzeltmeye çalışmamıştık.
Şimdi Martin Kippenberger’in 1.1 milyon dolar değerindeki eseriyle ilgili de bir karar alınacak. Ya eser ‘temizlenmiş’ haliyle bırakılacak ya da yeniden eski haline getirilecek. Esas olan bir şey var, çağdaş sanat her şeye açık!
Lady Gaga hangi Türk’le pişti oldu?
MTV Avrupa Ödülleri’nin yıldızı Lady Gaga’ydı. Başındaki çanak anten görünümlü dev şapkasıyla. Şapkadan yüzü pek görünmüyordu, ama o şapkayı çok önceden beğenmişti, özel bir yerde mutlaka takacaktı.
MTV Ödülleri’nden önce Nişantaşı’nda
Biz bu şapkayı herkesten önce görmüştük aslında. Nasıl mı? Nişantaşı sokaklarında. Hayır, vitrinlerde değil. Haluk Akakçe’de tabii ki. Haluk Akakçe’nin kendine has bir tarzı var ve bence ona çok yakışıyor.
Haluk Akakçe, şapkanın tasarımcısı Philip Treacy’nin yakın arkadaşı. Kendisiyle Fashion’s Night Out’ta karşılaştığımızda şapkasını ne kadar beğendiğimizi söylediğimizde anlatmıştı. Philip Treacy ona doğum günü hediyesi olarak yapmış bu şapkayı. “Lady Gaga da çok beğendi, o da takacak yakında” demişti. Aradan birkaç ay geçti ve Lady Gaga MTV Ödülleri’nde sahneye Philip Treacy şapkasıyla çıktı. Böylece magazin tabiriyle Haluk Akakçe’yle pişti oldu.
Not: ‘Kime daha çok yakıştı?’ derseniz hiç düşünmeden “Tabii ki Haluk Akakçe’ye” derim.