Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hard diskle birlikte benim de ayarlarım gitti. Ama takip ettiğim konular değişmedi. Oscar’larda nelere takıldık? Son sloganımız: ‘Bloguma dokunma!’

Kendimi çıplak hissediyorum. Çırılçıplak. Son üç senem silinmiş. Fotoğraflar, yazılar, müzikler, filmler... Hiçbir şey kalmadı.
Her şey Doğu Timor’da başladı aslında. İki gece üst üste rüyamda bilgisayarımın bozulduğunu gördüm. ‘Ne yaparım o zaman?’ diye dehşetle uyandım. Neyse ki bir şey olmadan Londra’ya kadar geldim.
Derken bir sabah uyandım ve tam da yazıya başlamak üzereyken bilgisayarımın giderek yavaşladığını gördüm. “Kapatır, açarım, düzelir” dedim. Kapattım, bir daha açılması bana bir ömür gibi geldi. Sonra açıldı ama önce ekranda bir şey yoktu. Sonra her şey yerine geldi, bu sefer de kilitlendi. “Bir daha kapatıp açayım” dedim. Bir daha açılmadı.

Haberin Devamı

Bilgisayarıma kalp nakli
Şimdi yaşamadığım bir şehirde, tek ihtiyacım olan şey çalışmıyor ve ben ne yapacağım bilemiyorum. Neyse ki yakında bir Apple Store gözüme çarpıyor. İnternetten randevu alıp öyle gidiyorsunuz bilgisayarınızı tamire götürmeye. ‘Genius Bar’ diye bir bölüm var. Teknisyenler oraya diziliyor, bilgisayarınıza anında müdahale ediyor. Ciddi bir şey varsa da bilgisayarı bırakmanızı istiyorlar.
Benden de bilgisayarı bırakmamı istediler. “Hard drive bozulmuş, yenisini takmamız gerekecek” dediler. Bende bir telaş, sanırsınız kalp nakli geçireceğim. “Peki ya içindekiler, kurtarmak mümkün değil mi?” “Biz yenisini takalım, eskiyi size verelim, tamirciye götürür denersiniz, ama zor” dedi teknisyen.

Ve beklenen an...
Basiretim bağlandı, bilgisayarı bıraktım. Tabii bunda “1-2 günde yapılır” demelerinin de etkisi büyüktü. Derken Londra’da yaşayan bir arkadaşıma başıma geleni anlattım. “Yandın, iki haftadan önce geri gelmez” dedi. Bir de eklemez mi, “Sen onu Beşiktaş’taki tamircilere götürseydin içindeki her şeyi de kurtarırlardı.”
Al işte... Nerede yurdum insanı aradığında? Şimdi Apple Store’dan haber bekle bakalım.
Tabii bende o kadar sabır yok. Birkaç gün üst üste telefon edince “Bilgisayarınız hazır” cümlesini duyabildim. Depar atarak mağazaya gittim. İçeriden bilgisayarın gelmesini heyecanla bekledim.
Sonunda beklenen an geldi. Şimdi bilgisayarım elimde. Ama “Benim” demeye bin şahit ister durumda. Pırıl pırıl parlatılmış, yeni hard disk takılmış, ama içi bomboş. Benimle ilgili hiçbir şey yok. Bir yazı yazma programı bile yok. Pekala bir başkasının da olabilir.
Hiç beklemediğim kadar temiz bir başlangıç. Bu da bana böyle bir ders oldu. Aman dikkat, sizin de başınıza aynı felaket gelmesin.
En son ne zaman ‘back up’ aldığımı hatırlamıyorum. Şimdi bilgisayarımın içini yapmak için İstanbul’a dönmeyi bekliyorum. Aradaki zamanı da 100 kere alt alta ‘back up, back up’ yazarak geçireceğim sanırım.

OSCAR’DAN NOTLAR
* Bu sene çok sönük geçti. Çünkü kimlerin ödül alacağını önceden biliyorduk. İlk defa herkesin tahmini tuttu. Sunucular, özellikle Anne Hathaway fenaydı.
*Oscar’ların en heyecanlı bölümü olan ‘Kırmızı Halı’dan neler öğrendik? Baştan sayalım. Nedir bu yılın renkleri? Siyah, kırmızı, mücevher tonları, ışıltılı gri-altın ve en çok da ten rengi. Altın Küre’deki yeşillerden sonra bu sefer de ten rengi fazla geldi. Bir de danteller gözümüzü yordu. Hadi Rachel Zoe hamile, diğer stilistler uyuyor mu?
*Gecenin kıyafet yorumlarını bizde Dilek Hanif yaptı. Bir Joan Rivers değil kendisi. Hep aynı cümleler... ‘Çok güzel olmuş’, ‘Son derece elegan’... Kırmızı halı bu kadar sıkıcı mı yorumlanır? Seneye canlı yayında yorumları Melis Alphan’dan bekliyoruz. Bu arada hiçbir elbise de olağanüstü değildi.
*Oscar’larda bazı ilkler yaşandı. Örneğin Kevin Spacey kırmızı halıda yürürken “Kırmızı halıdayım” diye tweet attı. Bizde Twitter’da kendi adına tweet atmak için maaşla özel adam tutan ünlüler utansın.
483 yıllık Oscar’larda bir de Türkiye’den bir ilk vardı. THY’nin son reklamı ekrana geldi, İstanbul-Los Angeles doğrudan uçuşlarının başlaması şerefine. Bu arada 30 saniyelik reklam için 1 milyon dolar ödendiği söyleniyor.
*Natalie Portman, Oscar’ı alınca ben de derin bir nefes aldım. ‘Siyah Kuğu’ müthiş bir film, Natalie Portman da müthiş oynuyor. Ama ben yine de filmin yarısında sinemadan çıktım, çünkü gerilime dayanamadım. “Zaten yeterince gerilim yok mu hayatta? Bir de buna gerek var mı?” diye söylenirken bile “Ama Oscar almalı” diyordum.
*Ödül alan bütün erkekler önce eşlerine teşekkür etti. Tabii sıkıyorsa etmesinler! Gecenin en talihsizi Christian Bale oldu. Eşinin adını unutarak bir ilke imza attı. Şimdi günün esprisi, “Son dakika haberi: Christian Bale karısının adını hatırladı.”
Oscar’a rağmen bence kimse onun yerinde olmak istemez.

Günün özlü sözü
Mustafa Sarıgül Nişantaşı’na kırmızı halı serdikten sonra bu Oscar’ın da tadı kaçtı.

Bloguma dokunma!
Bir bu eksikti! Artık her sabah uyandığımızda “Acaba bugün ne yasaklandı?” diyoruz.
Önceki gün de Blogspot’a erişim engellendi. Gerekçe ne olursa olsun bu kabul edilemez bir durum. Artık bloglar da hayatımızın bir parçası. Önemli etkinliklere artık bloggerlar da davet ediliyor. Dünya bloggerları tanıyor, biz blogları kapatıyoruz. Daha kat edecek çok yol var. Önce hep bir ağızdan, “Bloguma dokunma!”