Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Youtube, bu yıl ilk defa kendi yarattığı ünlüleri hayranlarıyla farklı şehirlerde bir araya getiriyor; bunun için de festivaller düzenliyor.
İşte Youtube’un ‘Şehirde Yaz’ partisine katılmak üzere Londra’dayım. Festivalin detaylarını pazartesi anlatacağım. Şimdi konumuz Londra’nın en prestijli kulüplerinden The Arts Club.
Üye olması en zor olan kulüplerden biri...
4 sayfalık bir form dolduruyorsunuz, iki tanıdığı referans gösteriyorsunuz, daha sonra mülakata çağırılırsanız kulübe getireceğiniz maddi manevi katkıları bir bir sıralıyorsunuz.
Uluslararası bir şirkette iş görüşmesi etaplarından geçmek gibi uzun bir süreç sizi bekliyor. Kulübün tam 1500 üyesi var. Üyelik ücreti 2000 Sterlin, yıllık aidat ise 1500 Sterlin.

Dickens’tan Paltrow’a...
The Arts Club’ın özel-liği, İngiliz sanatçıları ve edebiyatçıları tarafından1863’te kurulmuş olması. Kurucuları arasında Charles Dickens var.
Üyeleri arasında; Rodin, Churchill ve Whistler gibi isimler olmuş. Şimdi ise 40 Dover Street’teki yeni yerinde; Gwyneth Paltrow ve Kim Cattrall gibi Hollywood yıldızları da üyeleri arasına girmiş.
Hatta Gwyneth Paltrow, David D’Almada’ya dekor konusunda yardımcı olmuş. Stella McCartney ve daha birçok isim kokteylleri test edip onaylamaktan, duvarlara asılacak sanat eserlerine kadar her konuda gönüllü danışmanlık yapmış. Kulübün adına yakışır bir çağdaş sanat koleksiyonu da var. Mark Ronson ise en alt katta havalı bir gece kulübü açmış.
Peki ama bir İngiliz kulübü bizi niye ilgilendiriyor? Kulüp artık Doğuş Grubu’nun ortağı olan, Azumi Group’un da kurucularından Hintli yatırımcı Arjun Waney’e ait. Bu da demek oluyor ki, artık The Arts Club da Doğuş Grubu’nun uzantılarından.

Kurallara itiraz yok
Üye olmanın bu kadar zor olduğu, içeride çarpıştığınız herkesin ünlü olma ihtimali olan bir kulübün bahçesinde otururken; “Bahçeye servis bitti” uyarıları yapılmaya başlanıyor saat 21.30 civarı.
Saat 21.50’de esas uyarı geliyor,”Bahçemiz kapanmıştır.” Londra’da açık havada eğlence saat 22.00’de bitiyor, evleri rahatsız etmemek için.
Bir kişi de itiraz etmiyor, “Sigaram bitsin geliyorum” demiyor. Herkes kurallara uyuyor, en ayrıcalıklı kulübün üyeleri bile.

Haberin Devamı

#pandokapanmasın

Haberin Devamı

Bu hafta Türkiye’nin en otantik mekanlarını sordular; cevap vermem epey uzun sürdü. Otantik derken kasıt neydi?
Gerçek anlamda otantik, kendine has bir mekan İstanbul’da kalmış mıydı?
Yoksa artık her köşe başında birbirine benzeyen kafeleri gördükçe, otantik derken daha çok yöresel mekanlar mı aklımıza geliyor?
Tam da bunların üstüne Defne Koryürek’in tweetini gördüm; ‘#savepando’ ve ‘#pandokapanmasın’ hashtagleriyle. “Beşiktaş’ta 120 yıldır aynı yerde Pando kaymak dükkanı. Bina sahiplerini Pando’yu binadan çıkarmamalarına ikna etmek için, son bir hafta” diye başlıyor. “Pando’ya destek olalım, Pando amcayla selfie yapıp paylaşabilirsiniz. Kaymak aşkı adına” diye devam ediyor.
Bina sahiplerinin de eminim haklı gerekçeleri vardır ama İstanbul’da 120 yıl ayakta kalabilmeyi başarmış böyle kaç mekan var? Söz konusu 120 yıllık bir mekan olunca hatırı olmalı; hashtagler ve selfielerden de çok.