Sonunda bu da oldu. Tam da “Bir olmalıyız” dediğimiz günlerde Türkiye’nin en çok sevilen isimlerinden Acun’a bile linç kampanyası başlatıldı. Birbirimizi yemeyi bırakmanın zamanı hâlâ gelmedi mi?
Tamam haklısınız, hepimiz öfkeliyiz, patlayacak yer arıyoruz. Ama acıdan prim yapmaya çalışanlara bu kadar prim verilir mi?
Kimse kimseyi mutlu edemiyor. Onur Baştürk haklı, biz birlikte daha yas tutmayı bile beceremiyoruz. Herkesin olaylardan etkilenişi de farklı, üzüntüsünü yaşama şekli de. Bırakın herkes istediği gibi yaşasın bu süreci.
Eğlence programları kalkınca keşke her şey çözülecek olsa. Keşke her şey bu kadar kolay olsa. Ama biliyoruz ki, bu kadar basit değil.
Okan ‘Dizileri kaldırın’ diyor
Okan Bayülgen TV8’e geçer geçmez “Sıkıyorsa dizileri kaldırın” diyebiliyor. “Sıkıyorsa Kanal D’de çalışırken böyle deseydin” diyenler de çıkabiliyor.
Okan Bayülgen gerçekten yıllarca çalıştığı Kanal D’de deseydi bunu, belki o zaman daha çok şey ifade ederdi. Ama o zaman bile bir yararı olmazdı aslında.
Dizileri kaldırmakla keşke her şey çözülse. Herkesin kafa dağıtma şekli başka. TV dizilerine bazen boş boş bakmak bile iyi geliyor insana. O yüzden anlamsız, “Sıkıyorsa dizileri kaldırın” demek. İster izlersin, ister izlemezsin. Herkes kendi kararını verebilir. Zaten hayati bir karar da değil bu.
‘Beyaz keşke ekrana çıksaydı’
Beyaz programını iptal etti. İptal etmeseydi, “Eğlence programını nasıl iptal etmez!” denilecekti. İptal etti diye bu sefer de “Seni böyle günlerde ekranda görmek istiyoruz” denildi.
Hatta Okan Bayülgen örnek gösterildi, programını iptal etmeyip daha ‘sorumlu yayıncılık’ yaptığı için.
Sıra Acun’da
Şimdi sıra geldi Acun’a. Sevdiğimiz TV yıldızlarını bir bir harcıyoruz. Acun eleştiriliyor. Neden? Böyle bir zamanda proragramına devam ettiği için. Etmeseydi, bir TV kahramanı olarak onu da böyle bir günde ‘sorumlu yayıncılık’ yaparken ekranda görmek isteyecektik. Yok, şimdi programa devam edince bu sefer de hemen başa sarıldı. “Ama daha önce Başbakan’ın annesinin vefatı nedeniyle programını iptal etmişti” denildi. Belki Başbakan’la yakınlığından, belki başka nedenlerden programını erteledi. O zaman yeni sezon daha başlamamıştı. Ortada bir Adriana Lima faktörü vardı. Belki hazırlıklar yetişmemişti. Birçok neden olabilir ama aslında bunların hiçbiri önemli değil. Ortada büyük bir TV kahramanı, büyük bir başarı hikayesi var. O yüzden “Acun’u kınıyorum” diye ortalığı inletmenin bir anlamı yok. Kimseye faydası da yok. “Barış istiyoruz” derken biz hâlâ birbirimizi yemeye devam ediyoruz. Acun kadar sevilen bir isme bile bunu yapabiliyorsak, başkalarına daha neler neler yapabileceğimizi düşünmek bile istemiyorum. Korkuyorum.
Soyadı meselesi
Eskiden her şey kolaymış. Erken yaşta evlenilir, ortada bir kariyer vs. yoktur, kocanın soyadı alınır, mutlu mutlu yaşanır. Peki şimdi öyle mi? Zaten 30’lardan önce kimsenin evlendiği yok. Ee, o vakte kadar her kadın kendine iyi kötü bir kariyer yapıyor. Kariyer yapmasa bile 30 yıllık bir alışkanlık, 30 yıllık bir isim oluyor. Onca seneden sonra kalkıp eşinin soyadına geçmek demek her türlü kimlik, kredi kartı vs. değişecek demek. Bunlarla uğraşmak zaten epey zaman alıyor. Sonra ne oluyor?
Sil baştan, tekrar kimlik!
Herkes kendi ayaklarının üstünde durabildiği için çok daha kolay oluyor mutsuz olunan ilişkileri bitirmek. Ee, o zaman sil baştan tekrar kimlikler, kredi kartları her şey yenileniyor. İsminiz değişiyor. Hadi bu sefer eski isminize alışma süreci başlıyor. Ee, bir de arada çocuk sahibi olduysanız, daha da fenası hem çocuk hem kariyer yaptıysanız, mesela kendi adınızla bir marka yarattıysanız yandınız. Bu sefer boşandıktan sonra bu ismi kullanabilmeniz için eşinizin özel izni gerekiyor -ki bu durumda 30 yıllık eşinden, 3 çocuğunun annesinden ayrılırken “Hayır, soyadımı kullanamazsın” diyen ve hatta bu kararını medyaya bile bildiren erkek modelleri de karşımıza çıkıyor. Bu sefer kadın 3 çocuğuyla aynı soyadına sahip olamadığına mı yansın, 30 yıllık adının değişmesine mi, yoksa kendi ismini taşıyan markasını artık kullanamayacak olmasına mı?
Bu soyadı meselesi aslında hayatı kolaylaştırmak için çıkmış. “Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır kuralının aile birliğinin korunması ve aile bağlarının güçlendirilmesi başta olmak üzere, nüfus kayıtlarının düzenli tutulması, resmi belgelerde karışıklığın önlenmesi ve soyun belirlenmesi gibi kamu yararı ve kamu düzeni gerekleri nedeniyle kabul edildiği anlaşılmaktadır” diye buyuruldu birkaç gün önce.
Her şey ‘kamu yararı ve kamu düzeni’ için. Sonuç: Kadına hâlâ soyadı hakkı yok! Neyse ki isteyen ve uzun uzun yazmaya üşenmeyen iki soyadını birlikte kullanabiliyor. Buna da şükür!