Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sosyal hayatımdaki ilişkilerimi İstanbul trafiğine benzetiyorum. Kimseye çarpmamak ve kimsenin bana çarpmaması için dikkat ediyorum. Beni pilot olarak düşünün, sürekli ön tarafı izlerim. Önümdeki arabaya mesafe koyarım. Olur da durur... Olur da lastiği patlar... En çok da arkamdaki arabadan korkuyorum. Çünkü arkadaki araba duramazsa, bana zarar verir. Artı, eğer ben hoşlanmadığım bir ortam içindeysem, sürekli dikiz aynasından kontrol ederim. Sonra da sinyalimi verir ve nereye sapacaksam saparım. Nereye gittiğim de belli olmaz.”

Haberin Devamı
Ajda’nın sosyal hayatı neye benziyor
Yukarıdaki satırlar Melike Karakartal’ın Ajda Pekkan’a “Kendinize karşı objektif olamadığınızda size ‘Ajda, bu kötü olmuş’ diyen biri var mı? Hayal kırıklığına uğramayacağınızı bilerek sırtınızı rahatça yaslayabildiğiniz biri var mı?” sorusuna verdiği yanıt.
Bu satırları okurken çok üzüldüm. İnsanın sosyal hayatını İstanbul trafiğine benzetmesi acı bir durum. Ne de olsa İstanbul trafiği denince, hepimizin aklına zaman zaman buradan gitme isteği veren, çekilmez bir sorun ve bol stres geliyor. Zaten hayatımızda yeterince stres varken bir de yanımızda güvendiğimiz kişiler olmadan yaşamak, kimseye güvenememek, sürekli tetikte olmak çok zor.
Ajda Pekkan çok verici bir insan olduğunu ve karşısındaki bir hata yapınca çok kırılacağını anlatıyor röportajın ilerleyen bölümlerinde. “Bu yüzden, ne o kadar yaklaşmak istiyorum, ne de çok uzaklaşmak.”
Hepimizin böyle düşündüğü anlar oluyor. Ama bu anlar çok kısa sürüyor. Çünkü yakın çevreden destek alıyor ve hemen kendimize geliyoruz. Umarım Ajda Pekkan da böyle bir dönemden geçiyordur. Yoksa o kadar başarı, güzellik, şan, şöhret... Bu kadar ağır bir bedele değer mi?

Siz onu aslında tanıyorsunuz

Ajda’nın sosyal hayatı neye benziyor

‘Yumurta’, ‘Süt’ ve ‘Bal’ hâlâ sizin için kahvaltı demek olabilir. Ama Semih Kaplanoğlu bu üçlemeyle ödülleri topluyor. “Filmlerini izlemedim, bilmem” diyebilirsiniz. Zaten sinema eleştirmenleri dışında Türkiye’de filmlerini izleyen çok kişi yok, gişe rakamlarına bakınca görüyorsunuz. Ama siz aslında onu çok yakından tanıyorsunuz.
Yıllarca Perran Kutman’ın başrolünde oynadığı ‘Şehnaz Tango’yu izlemek için televizyon başına kilitlenmediniz mi? İşte Semih Kaplanoğlu o bayıldığınız ‘Şehnaz Tango’nun yazarı ve yönetmeniydi. Artık dizinin hatırına mı, Altın Ayı’nın hatırına mı bilmem ama ‘Bal’ vizyona girdiğinde mutlaka izleyin.
Evet, Kaplanoğlu’na Altın Ayı getiren ‘Bal’ daha vizyona girmedi. Vizyona girecek sinema bulmakta da epey zorlanmış. Neyse ki büyük ödül sayesinde artık bu konuda zorluk çekmeyecek.

İzlenmeden eleştirildi
Ödülün bir diğer etkisi de filmlerini acımasızca eleştirenlere olacak. Hıncal Uluç’tan Cengiz Semercioğlu’na hatta Sinan Çetin’e kadar herkes “Kimsenin izlemediği filmlere ödül veriliyor” diye SİYAD ödüllerini eleştirmişti. Tabii bu arada bu eleştiriyi yapanların çoğu da filmleri izlememişti. İzlemedikleri bir filmi yerden yere vuruyorlardı. Tıpkı Orhan Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi’ni okumadan eleştirenler gibi.
Yine de en şaşırtıcı eleştiri yönetmenin bir meslektaşından gelmişti. Sinan Çetin ‘Yumurta’ için ‘entellektüel kabızlık’ derken kendi filmlerini belli ki unutmuştu.
‘Yumurta’nın gişede büyük bir hayal kırıklığı olduğunun sürekli altı çizildi. Neyse ki Semih Kaplanoğlu Altın Ayı ile çok sessiz ama etkileyici bir yanıt verdi.
Ödül sonrası Semih Kaplanoğlu Canlı Gaste’de Can Dündar’ın “Bu başarıyı gişeye taşıyabilecek misiniz?” sorusunu son derece mütevazı ve gerçekçi karşıladı. “Gişeye taşımak için profesyonel pazarlama çalışması gerekiyor. Bizim bunun için maddi gücümüz yoktu. Şimdi üç filmimi CNBC-E satın aldı. Bu bizim için büyük destek” dedi. Daha ne desin?

Çocuktan al haberi
Geçen gün bir arkadaşımız anlattı. Çizgi film kanallarını izleyen dört yaşındaki kız annesinden ısrarla televizyonda reklamını gördüğü oyuncağı ister. Annesi “Tamam alırız, ama nerede satılıyor bilmiyorum” diye geçiştirir. Çocuktan hemen cevap gelir, “İstanbul’un seçkin mağazalarında.”

Şamdan’ın yerine başkası yakışmaz
Şamdan neredeyse 35 yıldır İstanbul gece hayatının tek değişmeyen yeri. Şimdi konsepti aynı kalsa da yerinin değişeceği söylentileri çıktı. Hatta aynı mekanın başka işletmecilere devredileceği iddia edildi. Şimdilik bu iddialar asılsız çıktı.
Yazın bahçesine açılan Cook- Shop’la ilk sinyaller verilmişti. Koskoca Şamdan’ın bahçesinde başka bir kafenin hizmet vermesi anlamsızdı.
Mars Entertainment’ın ortaklarından Muzaffer Yıldırım anlattı. Şamdan’ın karşısına ilk ‘29’ açıldığında Şamdan epey boş kalmış. ‘29’ her gece tıklım tıklımken, pazar geceleri de iş yapsın diye Türkçe çalmaya başlamış. Böylece pazar geceleri de mekanı doldurmuş, ama farklı bir kitleyle. Derken pazar geceleri mekana gelmeye alışanlar diğer günler de ‘29’a gelmeye başlamış ve ‘29’ müşterisi giderek değişmiş. Oysa uzun süre boş kalıp hiç ödün vermeden, hiçbir değişiklik yapmadan bekleyen Şamdan’a müşterisi sonunda geri dönmüş. O dönüş o dönüş... Şamdan 35’inci yılında.
Müdavimleri tabii ki Şamdan’ın yerinin değişmesini istemez. Yine de Şamdan’ı Şamdan yapan ruhu, sırf mekanı değil ki. Unutulmaması gereken bir şey var, geride kalan mekanı ne yapsanız bir Şamdan etmez.