Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Aylardır eylemlere prova yapıyorlar” diye bir tiyatro oyununu ve yönetmen/oyuncusunu suçlamak nasıl bir komplo teorisidir?

Alabora’ya yapılan ayıp

Borsa hepimizin hislerine tercüman oldu, teknik arıza nedeniyle bir süre kapanarak. Uykusuzluktan kimsenin çalışacak hali kalmadı. Sadece Gezi Parkı’nda direnenler değil, Gezi Parkı için direnenleri ‘gerici’ bulanlar bile uykusuz. Çünkü ilk defa ülkede böyle bir şey oluyor. Tam olarak ne olduğunu anlamak için Gezi Parkı’na gidip görmek gerekiyor. Uzaktan gazel okumakla olmuyor.
Pazar günü Gezi Parkı’nda iğne atsanız yere düşmeyecek durumdaydı. Taksim Meydanı’ndaki miting de çok kalabalıktı. Ama buna rağmen herkes bibirine son derece saygılıydı. Kimse kendisini ya da bir örgütü ön plana çıkarmıyordu. Zaten kendisini ön plana çıkarmak isteyenleri bastıran, kendi kendine işleyen farklı bir mekanizması var Gezi direnişinin.

Hedef gösterdiler
Sanki günlerdir bunları anlatmıyoruz, bunları konuşmuyoruz gibi, dün sabah eylemlerin organize olduğunu yazdı Yeni Şafak, Memet Ali Alabora’yı hedef göstererek. Alabora’yı, yönettiği ve oynadığı ‘Mi Minor’ oyunuyla, aylarca eylemlerin provasını yapmakla suçladılar. ‘Mi Minör’ün konusu demokrasi. Çağa ayak uydurduğu için, zamanın ruhunu anladığı için oyunda sosyal medya da kullanılıyor. Bunun dışında bugün olanlarla hiçbir ilgisi yok.
Memet Ali Alabora, günlerdir resmi Twitter sayfasında yazıyor, “Ben Gezi Parkı’na ağaçları korumaya gittim. Sonra benim için mesele tüm ağaçları korumak, sonra ifade özgürlüğümü savunmak oldu” diye. Bunu söyleyen Memet Ali Alabora ısrarla, ‘Flamasız Gezi’ de diyor.
‘Mi Minor’ oyununun aylardır devam ettiği, her tiyatro oyununda olduğu gibi öncesinde de uzun bir hazırlık dönemi olduğu düşünülürse, kim inanır bu oyunla ‘flamasız’ eylemlere hazırlanıldığına? Nasıl bu kadar şuursuz olunur?

Masalardan zorla müşteri kaldırılmamalı
Uzun zamandır devam ediyor, Starbucks’tan Kitchenette’e birçok yeme-içme mekânı protesto ediliyor. Kanyon’dan İstinye Park’a Taksim’den Nişantaşı’na her noktada bu belli mekanlarda oturanların başına toplanılıyor, alkışlarla son müşteri masadan kalkana kadar protesto devam ediyor. Hatta bazı mekânlara girip “Doğuş Grubu’na mı ait?” diye soranlar bile oluyor. Malum, Doğuş Grubu son zamanlarda çok sayıda restoran aldığı için.
İşte Gezi direnişine en yakışmayan manzaralardan biri de bu. Madem Gezi’de asıl mesele düşünce özgürlüğü ve yaşam tarzına müdahale edilmemesi; e, o zaman kimin nerede yemek yiyeceğine, kimin nerede kahve içeceğine karışırsak bizim ne farkımız kalıyor eleştirdiklerimizden? Başka kimsenin özgürlüğüne karışmaya hakkımız yok.
Bırakın isteyen istediği mekâna gitsin, istediği masada oturup alkışlarla yerinden kalkmak zorunda kalmadan yemeğini yesin, kahvesini içsin. Mutlaka protesto etmek istediğiniz mekânlar varsa, o mekânlara siz gitmezsiniz olur biter.

Kızılkayalar bile açıklama yaptı
Protesto edilen hamburgerci Kızılkayalar bile daha fazla kayıtsız kalamadı. Attığı tweet’lerle Gezicileri kızdıran ortak Servet Kızılkayalar’la Kızılkayalar’ın ilişkisinin kesildiğini açıkladı.
Bir hamburgerci bile Gezi’de yaşananlardan ders alıyor, yaşanan direnişe ne kadar saygı duyduğunu gösteriyor, hem de aileden birini feda ederek. Peki ama bu kadar can kaybı, bu kadar gözünü kaybeden ve bu kadar yaralı için yok mu, hamburgercideki gibi bedelini ödeyecek kimse?