Geçen hafta çarşamba günü tam da televizyon karşısında düşen THY uçağı görüntülerini üzüntüyle izlerken telefonum çaldı. ‘O uçakta kim var biliyor musun? Ama merak etme, haber geldi, kurtulmuş.’
İşte o andan beri 24 dizisinde gibiyim. Günler yıl gibi geçiyor. Her saniye bir şey oluyor.
Hemen uçaktaki çok sevdiğim kişiyi arıyorum, ‘Belim acıyor, ambulans bekliyorum’ diyor ve ekliyor ‘Babama ulaşamıyorum.’
Bu arada THY yönetim kurulu başkanı ve genel müdürü televizyonda herkesin kurtulduğunu açıklıyor. Seviniyorum ama ekrandaki görüntülere bakınca doğru söylemediklerini görüyorum. Yalan söyledikleri için kızgınım.
Kimse halden anlamıyor
Amsterdam’la sürekli telefonda konuşuyorum, İstanbul’da da telefonlar susmuyor. Bu arada bu kadar büyük bir facia olmuşken bankalardan arayan ve bireysel emeklilik satmaya çalışan görevlileri bir kaşık suda boğacak durumdayım. Kimse halden anlamıyor. Çünkü ne olursa olsun, ateş sadece düştüğü yeri yakıyor. Hollanda yas ilan ederken bizde seçim mitingleri devam ediyor.
Gece oluyor. Belde kırık tespit ediliyor, ameliyat gerekiyor. Umutla haberini beklediğimiz kişiden ise hâlâ ses yok. İşte o anda eşimle karar veriyoruz yarın ilk uçakla Amsterdam’a gidilecek.
Biz uçağa binerken internet sitelerinde haberler dolaşmaya başlıyor. Herkes başka bir şey söylüyor. Ayakta gördüm diyen de var, kaybettik diyen de. Türkiye’den sürekli haber geliyor. Oysa Amsterdam’a indiğimizde anlıyoruz ki burada durum farklı. Hollandalılar ketum, işlerini çok ciddiye alıyorlar ve aileye haber vermeden bırakın kamuoyuna Türk yetkililere bile hiçbir açıklama yapmıyorlar.
Hastane Türklerle dolu. Hafif yaralılar da var, ağır yaralılar da. Bize bir yıl gibi gelen bir gün daha bitiyor.
Hâlâ haber yok.
Ertesi gün ameliyat başlıyor. Hastanenin kafesinde oturuyoruz. Hollandalıların aileye açıklama yapacağı saat geliyor. Bu sefer de aile gazetecilerin sorularına maruz kalıyor.
Neyse ki ameliyat başarılı geçiyor. Ne yazık ki tam da o saatlerde Hollandalılar aileye acı haberi açıklıyor. Evet umutlar azalmıştı, evet alıştıra alıştıra söylediler ama yine de herkes kötünün iyisini bekliyordu. Bu değildi beklenen. Bir yandan daha 55 yaşında kaybedilene üzülüyorsunuz, bir yandan ameliyattan çıkan sevdiğiniz için seviniyorsunuz, şükrediyorsunuz.
Amsterdam’da hastane ve havaalanı arasında geçiyor bütün zaman. Otel de havaalanının yanında. THY’nin kriz masası ekibi Hilton’da kalıyor. Lobide bir şeyler yerken ayağımızın altında fareler cirit atıyor. Resepsiyona şikâyet ediyorum. ‘Evet farkındayız, elimizden geleni yapıyoruz, ama kurtulamıyoruz’ diyorlar gayet soğukkanlı bir biçimde. Başka bir zaman olsa nasıl olay çıkarırsınız. Şimdi mecalim yok, peki diyorum.
THY elinden geleni yapıyor Bu arada Türkiye’de THY’nin yerden yere vurulduğunu duyuyoruz. Hollanda’da durum farklı. THY gerçekten çok iyi çalışıyor. Bazen e, yapacaklar tabii diyoruz, bazen de takdir ediyoruz. Yolcu yakınlarını havaalanının kapısında karşılayıp hepsiyle uçağa binene kadar ilgileniyorlar. Uçak biletlerini hemen organize ediyorlar. Pasaport kontrol sırasına sokmuyorlar. Bir şeye ihtiyacınız var mı diye sürekli soruyorlar.
Aynı şekilde o ketum oldukları için başta kızdığımız Hollandalıların her şeyi ne kadar da iyi idare ettiklerini görüyoruz. Ketumlukları sayesinde orada yanlış haberler çıkmıyor. Mesela burada öldü denilen Amerikalı yolculardan biri orada hâlâ hastanede yoğun bakımda. Oradaki manzara buradaki kadar toz pembe değil ne yazık ki. Evet uçaktan yürüyerek çıkanlar da var. Ama kurtulanlar arasında çok ciddi yaralılar da...
Amsterdam’da vali hastaneleri ziyaret ediyor. Yardımcısı sabah akşam bir şeye ihtiyacınız var mı diye uğruyor. Amsterdam’da Hollandalılar da Türkler de elinden geleni yapıyor. Kimseye haksızlık etmemek lazım.
Kazayla ilgili her gün başka bir şey söyleniyor. Bir önceki uçağın türbülansı dendiğinde Schiphol gibi dünyanın en işlek havalimanlarından birinde böyle bir hatanın olacağına ihtimal dahi vermiyorsunuz. Tabii asıl nedeni daha bilemeyeceğiz.
İstanbul’a dönüşte yolcu yakınlarını business class’ta uçuruyorlar. Aslında iyilik yapıyorlar ama 1. sıradaki yer numaralarımızı gördüğümüzde hemen 3. sıraya geçiyoruz. Kabin görevlilerine biz 1. sırada oturamayız diyoruz, halden anlıyorlar.
Bundan sonra hiç 1. sırada oturabilir miyim? Cep telefonum full şarjsız uçağa biner miyim? Uçakta telefonumu cebimden başka yere koyar mıyım? Hiç sanmıyorum.