Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ben de dans yarışmasındaydım




Hiç tahmin etmediğiniz kişiler bile bu yarışmayı izliyor ve konuşuyor. ‘Yok Böyle Dans’ jürisi, yarışmacıları ve Acun faktörüyle hepimizi yakaladı. Cumartesi gecesi Tan Sağtürk sayesinde yarışmayı stüdyoda izledim



Cumartesi akşamı Nişantaşı’nda beş kız oturuyoruz. Gece için program yapmak üzereyken konu nasıl oluyorsa dans yarışmasına geliyor. “Neyse ki yarın tekrarı var” diyor biri. Derken Aslı diyor ki “Keşke bu akşam dans yarışmasına gitsek de stüdyoda seyretsek.” Birden hepimiz heyecanlanıyoruz. Tamam, neden olmasın?
Hemen canım arkadaşım Tan Sağtürk’ü arıyorum. “Programa gidiyorum, yoldayım” diyor. Lafı uzatmadan, “Biz de gelmek istiyoruz, beş kişiyiz bize yer ayarlar mısın?” diyorum. Son dakika isteğimi kırmıyor.
Bir saate kendimizi karanlık Kağıthane yollarında buluyoruz. Etrafta in cin yok. Stüdyoya zar zor varıyoruz ve yayın başlamak üzereyken içeri giriyoruz. İlk tepki, “Stüdyo ne kadar küçükmüş!” oluyor. Tabii televizyonda dev görünen stüdyo gerçekten de öyle değil. Bir de uçan kameraman adını taktığımız kameraman var ki görmelisiniz herkesten çok o dans ediyor aslında.
Acun Ilıcalı son derece profesyonel. Programı rahatlığı ve doğallığıyla götürüyor. Onu stüdyoda canlı izleyince neden bu kadar başarılı olduğunu bir kez daha anlıyorum.
Jüri üyeleri için bir yabancı yeter demiştik, ikinci bölümde gerçekten bir yabancı üye kalmış. Sait Sökmen çok sempatik. Tan Sağtürk gerçek bir dost. O yüzden onun hakkında tarafsız olamayacağım. Hayatı dans olan birinin böyle bir yarışma yapıldığı için ne kadar mutlu ve heyecanlı olduğunu biliyorum. Ama onu hiç tanımayanlar bile çok iyi bir jüri üyesi olduğu, nasıl da kırıcı olmadan yerinde eleştiri yaptığı konusunda hemfikir.

Haberin Devamı

Ortak noktaları: Hırs
Gelelim yarışmacılara... Stüdyoda izlemenin artısı, televizyonda bant dönerken, yarışmacıların danslarına nasıl hazırlandıklarını da görüyorsunuz. Medeni cesaretlerine zaten hayranım. Ama beni asıl şaşırtan, hepsi çok hırslı. Ne kadar eğlenmek için ya da hayır işi için yarışmaya katıldıklarını söyleseler de hepsini asıl buluşturan hırsları. Hiçbirinin başarısızlığa tahammülü yok. Hepsi alanlarında çok iyi isimler ama bu azim ve hırsla eminim her alanda başarılı olurlar. Yüzlerindeki ürkütücü ifadeden bunu görüyorsunuz.
Bora Kozanoğlu piste çıktığında ısınma hareketleri yapıyor. Zannedersiniz birazdan boks maçına çıkacak. Burcu Esmersoy hazırlanırken yüzündeki ifadeyi görse kendi bile şaşırır. Herkesin ortak görüşü Eda Taşpınar’ın sanılanın aksine çok sempatik olduğu.
Günün dansları tango ve rumba. Bir bakıyorsunuz Tarkan “Vay anam vay” diye bağırırken ciddi bir tango koreografisi başlamış. Kabul etmeliyiz, Türkçe şarkılarla her dans gitmiyor işte. Yarışmanın tek eksisi kostümler. Hani sadece modelleri beğenmesek zevkler uymuyor der geçersiniz. Ama kumaşlar da dikiş de kötü. Neyse kostümleri Melis Alphan’a havale ediyorum.
Benim favori yarışmacım Pascal Nouma. Çok şanslıyız, kendimizi BJK taraftarları arasında buluyoruz, herkes bağırıyor, “Pascal bizi diskoya götür.” Bu arada Pascal Nouma’ya o kadar çok bakıyoruz ki, artık nasıl bakıyorsak, sonunda dayanamayıp sahneden bize bir öpücük yolluyor. Yarışmanın sonunda Mest’in sahibi Can Ünsal, Nouma’ya Fransızca bir şeyler söylüyor ve Nouma benimle fotoğraf çektiriyor.
Sonraki favorilerim Güneri Cıvaoğlu ve Nilgün Belgün. Neden mi? Çünkü medeni cesaretleri de yaşam sevinçleri de son derece ilham verici.
Burcu Esmersoy ve Eda Taşpınar da başarılı. Çok çalıştıkları her hallerinden belli oluyor. Tabii fizik de çok önemli.
Gecenin birincisi Azra Akın zaten başka bir kategoride yarışıyor gibi. O yüzden onu saymıyorum bile.

Haberin Devamı

Hepimiz dans etmek istiyoruz
3.5 saat canlı yayında stüdyoda çıt çıkarmadan oturuyoruz. Çıkışta konu belli, “Bir dans kursuna mı katılsak?” Gece kulüplerinde kimsenin dans etmediği ülkemde, ‘Yok böyle dans’ herkeste dans etme isteği uyandırıyor. İzlemesi de çok zevkli.
Bu arada Michelle Obama da Hindistan’daki danslarıyla bu yarışmaya katılsa kesin favori adayım olurdu.


Bir gün herkes bu bakımı tadacak
Bir kadının morali bozuk olduğunda ilk gittiği yer değişmez. Tabii ki kuaför. Saç kesimi, boya vs. herhangi bir değişiklik hiç şüphesiz iyi gelir. Ama son zamanlarda en iyi gelen şey kesinlikle kalıcı fön. Üç ay önce ilk yaptırdığımda ne kadar müthiş bir şey olduğunu yaza yaza bitirememiştim. Üç ay hiç bozulmadı. Şimdi ikinci defa yaptırdım ve yine aynı duygular içindeyim.
Yıldırım Özdemir müthiş bir adam. Benden önce Emre Belözoğlu’nun saçını kesiyor, bir yandan hafta sonu maç planları yapıyor, sonra saçlarımı kırparken sohbet ediyoruz. Boşuna Global Keratin için ‘asrın buluşu’ demiyor. “Bir gün herkes bu bakımı yaptıracak” diyor. Benim gibi kuaföre 40 yılda bir giden bir kadın için Global Keratin hayat kurtarıcı. Yıldırım bu bakımı yaparak benim üç ay boyunca salonundan içeri adım atmayacağımı garantiliyor. Beni çok mutlu ediyor.
Hâlâ “Yaptıralım mı?”, “Nerede yaptıralım?”, “Saçı bozuyor mu?” diye soranlar çok. Hiç düşünmeyin, imkan varsa hemen yaptırın. Umarım yakında fiyatlar da düşer.