Hayatında hiç eyleme katılmamış olanlar da, ünlü sanatçılar da, uluslararası isimler de Gezi Parkı’na destek veriyor. Peki ama neden? Bunu anlamak bu kadar zor mu?
Son 5 gündür İstanbul’da olup da biber gazı yemeyen kalmadı. Evlerde beşiklerinde uyuyan bebekler de, TV karşısında memlekette olanlardan bihaber güzellik yarışmasını izleyen yaşlılar da biber gazından nasibini aldı. Haşereleri öldürmeye çalışır gibi sıkıldı biber gazı. Artık içinde ne varsa, hepimize yaradı.
Biber gazı yedikçe daha da güçlendik, daha da birleştik. Bir futbol maçı uğruna birbirine düşman olan Fenerbahçeli, Galatasaraylı ve Beşiktaşlılar ilk defa hep birlikte direndi. Şimdiye kadar hiçbir şeye karşı gelmeyenler bile Taksim’e çıktı. Muhteşem Süleyman bile Hürrem’in aksine “Biz tükenmedik” dedi. Sezen Aksu’dan Kenan Doğulu’ya herkes bir mesaj paylaştı. ‘Yalan Dünya’ ekibi, hatta astım hastası olan Gonca Vuslateri ve Füsun Demirel de Taksim’deydi. Twitter’da milyonlarca takipçisi olmasına rağmen kırk yılda bir tweet atan Cem Yılmaz da tweetleriyle destek oldu.
Mehmet Güleryüz’den Nasuh Mahruki’ye birçok önemli isimse Taksim’de yaralandı. Havalı partilerde görmeye alışık olduğumuz Derin Mermerci bile Taksim’e çıktı, yüzüne tazyikli su ve biber gazı sıkılmasına rağmen dimdik ayakta olan kadınlara “Ben de sizin gibi olmak istiyorum” diye tweet attı. Perakendeciler halkın karşı çıktığı bir AVM’ye girmeyeceklerini açıkladı. Milli gururumuz Mehmet Okur ABD’den, Fatih Akın film çekmekte olduğu Ürdün’den, Levent Kırca Londra’da Hyde Park’tan destek verdi. Tilda Swinton’dan Madonna’ya, Noam Chomsky’den Twitter’ın kurucusu Jack Dorsey’ye uluslararası isimler de destek verenler arasındaydı. Sokaklardaysa hayatında daha önce hiçbir eyleme katılmamış insanlar şaşkındı ama ürkek değildi. Nasıl kümeleneceklerini, nasıl slogan atacaklarını çalışıyorlardı.
Halk direndi, halk temizledi
Kıvılcım, Gezi Parkı’yla başladı, ama sadece parkla ilgili olmaktan tabii ki çıktı. Biz alışığız parklarımızı, tarihi eserlerimizi kaybetmeye, yerlerine sonradan yapılan çirkinliklere. Ama bu sefer yapılan hepimize dokundu, çünkü tamamen silahsız ve barışçı, sivil bir direnişe sıkılan biber gazı ve sonra da portakal gazı olduğu iddia edilen gaz hepimizin gözlerini, boğazını ve en çok da kalbini yaktı. Nasıl insanlara bu kadar insanlık dışı davranıldı, inanılır gibi değil. Sadece sokaklara değil, metroya, kapılarını halka açan otellerin içine bile biber gazı sıkıldı.
“Taksim’den polis çekildi” denildiği sıralarda Taksim’de bir şenlik ortamı oldu. Herkes kendini ifade edebilmenin mutluluğu ve coşkusu içindeydi. Oysa aynı sırada Beşiktaş, Akaretler, Maçka, Teşvikiye, Nişantaşı biber gazıyla yanıyordu. Gaz bulutundan kimse kimseyi göremeyecek hale gelmişti. Herkes maskelerle, eşarplarla yüzünü kapatıyordu. Camlarda mahalleli tencere tava çalarak direnişe destek veriyordu.
Çocuklar ne olup bittiğinden habersiz anne-babalarına soruyordu. Hatta Twitter’da en çok paylaşılan tweetlerden biriydi, “‘5 yaşındaki oğluma birileri ağaçları kesmek istiyor o yüzden kızgınız dedim, neden polisi aramıyorsunuz’ dedi. Güler misin, ağlar mısın?”
“Biber gazı kullanımında bir yanlış var, eyvallah” denildi. Buna rağmen gaz durmadı, gece boyunca devam etti. Hadi biz artık alıştık, biber gazından beslenir hale geldik ama ya turistler, çocuklar, yaşlılar?
Bütün bunlar olurken, sakin bir mücadele bu hale getirilirken bunu kötüye kullananlar da fırsat bilip çıktı. Vandalizmden İstanbul da diğer şehirler de nasibini aldı. Pazar sabahıysa görüyoruz, Gezi Parkı’nı ve İstiklal Caddesi’ni temizlemek de halka düştü, biber gazından etkilenen sokak hayvanlarının yüzlerini gözlerinizi temizlemek de. İşte bu ‘marjinaller’ şimdi Belediye’ye temizlikte de yardım ediyor, bunca gazı yedikten sonra bile.
Açıklamalara göre, 79 yaralı, 939 gözaltı var. Ayakta tedavi edilenlerin sayısıysa belirsiz. Milyonlar günlerdir sokaklarda. Hiçbir spor takımı, hiçbir siyasi parti, hiç kimse böyle bir kalabalığı bir araya getiremezdi. Biber gazı getirdi. Şimdi, biber gazı kullanımı durdurulmazsa bir daha asla durdurulmaz.