Cumartesi güne Kanyon’un spor salonu MAC’te pilatesle başladım. Madonna’nın hocası Michael King geldi, ücretsiz, üye olmayanlara da açık ders veriyor dediler. Madonna’dan neyimiz eksik deyip ilk derse yazıldık. Topu topu üç kişiydik. Yoga merakıyla bilinen Banu Can fitliğiyle dikkatimizi çekti. Michael King hepimizle tek tek ilgilendi. “İstediğiniz kadar çok esneme hareketi yapın, hiçbir zararı yok” dedi.
Pilates sonrası buraya kadar gelmişken bir de spa’ya gidelim dedik. Nuspa’da Taylandlılar’ın ellerine teslim olduk. Çıktığımızda boyun ve sırt ağrılarından eser kalmamıştı. Masaj sonrası çay ritüeli falan derken akşam oldu.
Lipsi, Zarifi ve Cahide tadında
İstikamet Nişantaşı’nda yeni açılan Yunan tavernası Lipsi. Eski Niş’in yerinde. Daha kapının girişinde bir köşede Deniz Akkaya-Efe Önbilgin çifti mekânın işletmecisi Ayşegül İlsever’le oturuyor. Deniz Akkaya’ya Burberry beresi çok yakışmış. Her yerde sürekli kavga ediyorlar diye çıkan haberlere nispet burada çok mutlu gözüküyorlar. Yanlarına gidip de bu anı bozmak istemiyorsunuz. Salomanje’yi bilenler Ayşegül’ü hatırlar. Salomanje’yi Salomanje yapan kendisidir. Şimdi de Lipsi’yi Lipsi yapan o. Patron aynı zamanda Topaz’ın da sahibi olan Kaya Demirer.
Lipsi, Zarifi ve Cahide karışımı gibi. Yemekler olağanüstü. Müzik ve eğlence süper. Bir masada Ceyla Aysal annesi Ahu Aysal gibi ortama neşe saçıyor. Yemekleri bırakıp elinde defiyle dans ediyor. Diğer bir masada kız kıza eğlenenler dikkat çekiyor. Daha ana yemekler gelmeden masanın üstüne fırlayanlar var. İçiniz kıpır kıpır oluyor, ayağa kalkıp en azından sandalye üstünde dans edesiniz geliyor. Diğer yandan mezeler çok lezzetli diye kendinizi yemeklerden alamıyorsunuz. Ana yemek olarak zeytinli palamut ya da karidesli makarna var. İkisine de bayıldım. Uzun zamandır yeni bir yere gidip de bu kadar eğlenmemiştim.
Lipsi’de eğlenirken flaş flaş bir haber geliyor. Bizim “ıssız adam”ımız olduğundan şüphelendiğimiz bir arkadaşımız 10 yıllık sevgilisi olan arkadaşımıza nihayet evlenme teklif ediyor. Tatlıları beklemeden doğru onları kutlamaya koşuyoruz. Sevinç gözyaşlarından sonra Ulus 29’da bir doğum günü kutlamasına gidiyoruz.
29 yine tıklım tıklım. Yabancılar ağırlıkta. Artık kalabalık kulüpten restoran bölümüne taşıyor. Shotlar geliyor. Sonra film kopuyor...
Obama’yla ortak arkadaşım var!
Bir Türk arkadaşımın 26 yaşındaki Amerikalı arkadaşı tam dört yıl önce ABD’nin iyi üniversitelerinden Duke’tan mezun olur. Uzun süre iş arar, bir türlü bulamaz. En sonunda ümidini kaybeder ve staj yapmaya razı olur. Staj için gittiği görüşmede bir görev tanımı yapılmaz, “Halledilmesi gereken işleri halledeceksin” derler. Önce kahve getirmekle başlar, sonra yükselir.
Staj yapmaya başladığı ofis daha yeni senatör olan Barack Obama’nın ofisidir. Arkadaşımın arkadaşı Reggie Love, bütün seçim kampanyası boyunca Obama’nın yanıbaşında olan kişisel asistanı. Birlikte basketbol oynuyorlar, çocukları okula bırakıyorlar, spor programları izleyip tartışıyorlar. Obama’ya rapçi Jay-Z’yi Reggie sevdiriyor. Doğum günü hediyesi olarak patronuna bir iPod Nano alıyor, içine de bol bol Jay-Z şarkıları yüklüyor. Obama kampanyasında Jay-Z’den etkilendiğini itiraf ediyor ve Reggie için “Kesinlikle benden daha cool” diyor.
Reggie mezun olur olmaz bir iş bulabilseydi şimdi belki de asgari ücretle çalışan bir memur olacaktı. Üniversite mezunu işsizlerden biri olmak ona daha 26 yaşında Beyaz Saray yolunu açtı. İyi ki iş bulamadı!
WOW’cular parayı basıp sanal para alıyor
Geçen hafta ‘World of Warcraft’ın yeni uzantısı ‘Wrath of the Lich King’ çıktı. Bir bilgisayar oyunu işte deyip geçmeyin. Gece 12’de D&R’ların önündeki kuyrukları görmüşsünüzdür. Geçen yıl bu kuyrukta eş durumundan beklemişliğim var. Bu yıl beklemeye gerek kalmadı. Eş dost öyle bir mesai harcadı ki oyun daha satışa çıkmadan tanıdıklar vasıtasıyla evdeydi. Başında balıkçı kedisi gibi dönüp dolaşan evimizin WOW canavarları diğer oyunculara saygılarından saati gelmeden paketi açmadılar. Koskoca adamlar bir evde toplanıp hep beraber sabaha kadar oyun oynadılar. Ertesi gün de işi kırdılar.
Ben WOW’u sadece erkeklere özgü bir oyun sanırdım. Hiçbir kadının bu oyundan zevk alacağı aklıma gelmezdi. Ta ki yazın Özge Özberk’ten “Sürekli WOW düşünüyorum, bir an önce eve gidip oyuna girmek istiyorum” cümlesini duyana kadar. Özge gibi zevkli bir kadın bu oyunu sevdiyse demek ki bir şey vardır deyip artık WOW’culara daha çok saygı duyuyorum.
Ama hâlâ anlayamadığım bir şey var. WOW’da kahramanlara üst baş alabilmek için çok altın gerekiyor. WOW altınınız yoksa oyunda ilerlemeniz çok zor. Her şeyin olduğu gibi bunun da bir kısa yolu bulunmuş. Bazı internet sitelerinde kredi kartı numaranızı verip altın satın alabiliyorsunuz. Sanal altın kazanmak için gerçek para veriyorsunuz. Oyun firması bu tip gelişmeleri çok yakından takip ediyor ve böyle durumları fark edince hesabınızı kapatabiliyor. Bu durumda hem gerçek paranız hem de sanal paranız uçup gidiyor.