‘Sabahlara kadar gezilir mi sokaklarda, gezerseniz böyle olur işte!’ Yer Taksim İlkyardım’ın Acil’i. Söyleyen bir doktor. Haddi bildirilen ise Timuçin Esen.
Yıldırım Türker’in yazısından öğrendik Timuçin Esen’in olay gecesi yaşadıklarını. Olay giderek daha da vahimleşiyor.
Bu nasıl bir zihniyet böyle? Gece geç saatlere kadar gezerseniz, üstüne bir de içerseniz başınıza her şey gelebilir.
Siz daha magazincilerden anlayış bekleyin. Onlara gelene kadar ne polis, ne hastane üstüne düşeni yapıyor. Bırakın anlayışı manlayışı. Herkeste bir haddini aşıp karşısındakine had bildirme durumu. Koskoca adam ister gezer, ister içer, kime ne?
Şimdi bir de ‘Eski sevgilisini yeni sevgilisiyle gördü. O yüzden asabiydi’ haberleri çıktı başımıza. Gördüyse gördü. Asabiyse asabi. Ama sırf bu yüzden elleri kelepçelenmeli mi? Her asabi insanı tutuklamaya kalksalar, İstanbul trafiğinde kimsecikler kalmaz.
Üstelik polislerin ve doktorların karşısında Timuçin Esen gibi ünlü bir isim var. Bir de sıradan vatandaş olsaydı... Düşünmek bile istemiyorum.
Protestolar devam ediyor
Timuçin Esen’e tanıdığı tanımadığı herkesten destek yağıyor. Ailesi ilan vermiş. ‘Ailemizin gururu, adam gibi adam, sanatçı Timuçin Esen’in maruz kaldığı çirkin tahrik ve yakışıksız muameleleri şiddetle kınıyoruz’ diye. Haklılar, ama bunu kör gözün parmağına bir ilanla duyurmaya gerek var mıydı? Evet, belki de bu durumda vardı.
Arkadaşları Devin Özgür Çınar, Binnur Kaya, Engin Günaydın, İlker Aksum, Murat Taşkent ve Tolga Çebi de bir ilan vererek olayı kınamış. ‘‘İşini yapan magazin gazetecileri’ ve ‘Can güvenliğimizi emanet ettiğimiz polislerin birkaçı’ tarafından Timuçin Esen’e uygulanan haksız ve yanlış, insan haklarını çiğneyen davranışları utanç içinde seyrettik. Bu çirkin ve telafisi olmayan olayı tüm gücümüzle protesto ediyoruz.’
Ben de utanç içinde seyrettim hem Timuçin Esen’in hem de Uğur Yücel’in başına gelenleri. Eminim siz de öyle izlediniz. Hepimizin biraz suçu var. Çünkü kabul etsek de etmesek de magazine bayılıyoruz. Ama şunu da unutmamak lazım, magazin seviyoruz diye sevdiğimiz ünlülerin böyle durumlara düşürülmesini istemiyoruz. Bunu anlayamayanları da protesto ediyoruz!
İzlemeli mi, izlememeli mi?
Dün ‘The September Issue’yu izledim. Amerikan Vogue dergisinin eylül sayısının hazırlanışıyla ilgili bir belgesel. ‘Şeytan Prada Giyer’ filmiyle herkesin tanıdığı efsane editor Anna Wintour’ın bu kez kendisini izliyorsunuz.
Anna Wintour’ın işi konusunda ne kadar mükemmeliyetçi ve takıntılı olduğu belgesel boyunca hep ortada. Wintour çok zeki. Ayrıca hızlı karar verme yeteneğine de sahip.
Belgeselde son derece kontrollü bir yönetici var karşımızda. Kameraların farkında olduğu her halinden belli.
Roller karışmış!
Başrolde Anna Wintour’ın olmasını beklerken Grace Coddington’ı görüyorsunuz. Coddington, Vogue’un kreatif direktörü. Aynı zamanda dergide Anna Wintour’dan sonraki ikinci isim. Modellikten geldiği, sonradan büyük bir trafik kazasından çok zor kurtulduğu, kaza sonrası yüzünün plastik cerrahi ile yeniden yapıldığı gibi hayatıyla ilgili önemli bilgiler ediniyorsunuz.
Anna Wintour hakkında ise eğer onu daha önceden biraz takip ettiyseniz yeni öğreneceğiniz bir şey yok belgeselde. 90 dakika boyunca bilmediğiniz hiçbir şey çıkmıyor Anna Wintour’la ilgili. Elde bu kadar renkli ve bol malzeme varken nasıl bu kadar sıradan bir belgesel yapılmış, anlamak mümkün değil.
Belgesel olarak kimseye önermiyorum. Ama Anna Wintour neler giymiş diye merak ediyorsanız ya da Vera Wang’den Jean-Paul Gaultier’ye moda dünyasının önemli isimlerini görmek istiyorsanız izleyin.