Da VIttorIa’da kimler var?
Bir yanımızda 11.11’in mimarı Emir Uras, diğer yanımızda Çukurcuma’daki A la Turca’nın sahibi, antikacı Erkal Aksoy. Arka masada Artsümer Gallery ile tanıdığım Aslı Sümer, diğer tarafta Numarine teknelerinin patronu Ömer Malaz. Bu kadar küçük bir mekanda aynı anda bu kadar tanıdık görmek olacak şey değil. Belli ki Da Vittorio açılır açılmaz popüler olmuş.
Benim en çok hoşuma giden Vittorio’nun tek tek her masayla ilgilenmesi. Bir de Ansen bir apart otel. Burada kalan yabancı müşteriler ellerinde torbalarla odalarına çıkmak için restoranın içinden geçiyor. Bu manzara çok eğlenceli. Kendinizi İstanbul’da değil de, uzak bir yerlerde tatilde gibi hissediyorsunuz.
ARTILAR EKSİLER
Yemeklere gelince... Deniz mahsullü spagettiyi deniyorum. Deniz mahsulleri lezzetli, ama sosa bayılmıyorum. Bana hazır çorbaları hatırlatıyor. Aslı filet mignon’dan çok memnun. Aklımız orman meyveli crumble’da kalıyor ama daha gece uzun. Şimdiden kalori sınırımızı dolduramayız. Ayrıca mönüde tiramisu olmaması da bizi üzüyor. Vittorio’dan en yakın zamanda tiramisu bekliyoruz. Bir de, kadeh şarap isteyince Sevilen’in tek ürünü dışında bir seçenek olmasını.
Restoranın önü kalabalık. Sigara içenler zaten Ansen’den metronun Şişhane durağına kadar olan bölümü kaplamış durumda. "Public ve 11.11 çok kalabalık, gidilmez şimdi" diye konuşmalar yapılıyor. Boşuna.
Herkes PublIc’e karıştı
Yine herkes hemen yan komşu Public’te karşılaşıyor. Burada Ayşe Kucuroğlu’nun pozitif enerjisi hissediliyor. Bütün İstanbul burada diyeceğiniz bir kalabalık var. Güneri Cıvaoğlu’ndan artık gece hayatında pek görmediğimiz Selin Toktay’a kadar herkes burada.
Alt kattaki kulübe mi insek, asma kata mı çıksak önce kararsız kalıyoruz. Asma kat iç ve dış manzarasıyla galip geliyor. Oraya ulaşmamız epey zaman alıyor. Ama doğrusu buna değiyor. Çünkü burası bir nevi loca gibi. Aşağıda olan biteni görüyorsunuz. Üstelik daha da havadar. Tabii şimdi havadar deyince asıl olay, mekanın önü.
Yıl 2009, salgın var, elektrik yok!
Tam gitmeye karar verip de dışarı çıktığımızda kapının önündeki kalabalık daha eğlenceli geliyor ve burada hiç fark etmeden saatler geçiyor. Domuz gribini bugün de atlattıysam bir daha olmam herhalde.
Gece Etiler’de oturanları evlerine bırakırken elektrik kesintisini konuşuyoruz. Yıl 2009, İstanbul’un göbeğinde, Etiler’de saatlerdir elektrik yok.
Maç mı, Mars mı?
Ertesi gün sis İstanbul’u vuruyor. Çoğunluk maçta. Bazı sanatseverler Galerist’in sahibi Murat Pilevneli ve meşhur ikili çağdaş sanatçılar Gilbert&George ile Müzedechanga’da yemekte.
Boğaz Köprüsü’nde göz gözü görmeden kendimi Gmall’daki DOT’a atmayı başarıyorum. Bu havada, hem de BJK-FB derbisinin saatinde kimsecikler olmaz tiyatroda diyorum. Ama yanılıyorum. DotMARSTA’nın 50 kişilik salonu dolu. Hem de iki saat boyunca yerinizden hiç kalkmadan, hatta kımıldamadan son derece rahatsız sandalyelerde oturmaya bile gönüllü seyircilerle. Bu arada Marscılardan tek rica, oyun sırasında sinemanın gongları konusunda bir şeyler yapmaları. Ya biraz kıssalar, ya da en azından oyun saatinde çalmasalar, olmaz mı?
Pornografi durma isteği veriyor
Oyunun adı 'Pornografi'. Yazarı Simon Stephens. Oyuncular Hatice Aslan, Emre Yetim, Mert Can Sevimli, Berrak Kuş, Cemil Büyükdöğerli, Umut Kurt, Gizem Erdem, Hakan Meriçliler, İpek Bilgin. Hepsi olağanüstü. Ensest sahnesinde bazı seyirciler sahneye bakamıyor bile. Düşünün ne kadar gerçek olduklarını.
Sıradışı ve çarpıcıyı bırakın bir kenara. Çok gerçekçi ve depresif. Günümüzün sorunlarından söz ediliyor. Evet bazı yerlerde gülüyorsunuz, önümde oturan Murat Daltaban sık sık gülüyor. Oyunu çok beğeniyorum ama yine de bana ağır geliyor. Çıkışta gecenin ilerleyen saatlerindeki programları iptal edip eve gidip bir durmak istiyorum. Duruyorum.
Günün önerisi
Pazartesi sendromunu atlatmak isteyenler için bu akşam için bir öneriyle bitirelim. Babylon’da Sinema dergisinin ve LG’nin ‘Sınırları Tanımayanlar’ partisi var. Gecenin DJ’leri Mustafa Altıoklar ve Sarp Leventoğlu. Programda bir de Orange Blue var. E daha ne olsun!