Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BU YAZ NASIL GEÇTi



İlk defa kışı bu kadar çok özlediğim bir yaz geçiriyorum. Belki biraz da bunun etkisiyle şimdi tam da bir yazlık değerlendirme yapmanın zamanı. İşte başlıyoruz...


Yazın olayı: Dünya Kupası. Futbolun F’sinden anlamayan ben bile dünya gözüyle Güney Afrika’da İspanya-Şili maçını izledim. Bu yılki Dünya Kupası’nı bu kadar özel yapan futbol değil, kesinlikle vuvuzelalardı.
Bu arada şimdi de her gece var. Dünya Kupası sanki hiç bitmemiş gibi değil mi?
Dillerdeki şarkı: Tarkan son albümüyle müthiş bir geri dönüş yaptı. ‘Sevdanın Son Vuruşu’ her yerde sürekli çaldı. Ama bu yazın en eğlenceli şarkısı Sıla’nın söylediği, Ozan Doğulu bestesi ‘Alain Delon’ oldu.
En çok konuşulan konser: Çok az kaldı. 6 Eylül’deki U2 konserini aylardır bekliyoruz. Kuruçeşme Arena’daki Rihanna konseri de, Harbiye Açıkhava’daki Grace Jones konseri de çok ses getirdi.
Benim için bu yazın konseri Londra O2’da izlediğim Fergie ve Black Eyed Peas’di. Açılışı dünyanın en seksi kadınlarından Cheryl Cole yaptı. Finalde Tom Cruise’un ‘I Gotta Feeling’i söylemesi unutulmazdı.
En popüler alışveriş merkezi: İstinye Park’tan hepimiz ‘overdose’ olduk. Kanyon bu yaz en sık gittiğimiz alışveriş merkezi. Bunda Sosa’nın sağlıklı yemeklerinin de etkisi oldu. Cuma günleri kurulan ‘Organikanyon’ adlı organik pazar da çok iyi bir fikirdi.
Gündüz gidilen en popüler mekan: İstanbul’da Bebeköy’deki Backyard ve Teşvikiye’de The House Corner. İkisi de çok iyi birer sosyalleşme mekanı oldu.
Sedef Adası ise gece gündüz gidilen bir yer oldu. Yeni açılan Club Ada Sedef ve Zazie’cilerin Port Sedef’i bu yaz çok popülerdi.
Gecelerin en popüler mekanı: İzzet Çapa’nın Nahide’si, Cahide’nin ruhunu geri getirdi. Şovlar da, dekor da, yemekler de inanılmaz. Bir de Anjelique (İlgilenenlere: Bu gece Andy Caldwell çalıyor) ve Nu Teras hiç değişmedikleri için ayrı bir kategoride.
Yazın içkisi: Blush şaraplar. Biz onlara ne kadar roze desek de onlar aslında uçuk pembe renkli beyaz şaraplar. Cielo Pinot Grigio Blush’la hayatımıza girdi, yerli - yabancı başka blushlar onu takip etti. Bir süre sonra su gibi içilmeye başlandı. Bodrum’da ise hâlâ favorim satsumayla yapılan Sandoz.
En havalı plaj: Çeşme’de hem eğlenceli hem de sakin olabildiği için Public Beach. DJ U.F.U.K’in müziği, inanılmaz masajlar ve tabii sonsuz servis durumuyla açık ara önde.
Babylon Aya Yorgi daha kalabalık ve yorucu olsa da yine de kalbimizde yeri ayrı. Ayrıca marinadaki Monk by Babylon da yaz gecelerinin en önemli yerlerinden biri oldu.
Plajlara dönelim, Bodrum’da Xuma yıllar sonra yine çok popüler oldu. Özellikle cumartesi akşamları yapılan partiler çok güzeldi. Bu arada Maça Kızı’nın partileri de çok iyiydi. Bir de çiş skandalı olmasaydı...
Ship A Hoy ekibinin de desteğiyle Maki bu yazın en popüler yerlerinden oldu.
En gözde tatil yeri: Geçen yılki Alaçatı galibiyeti bu yıl Bodrum’a yaradı. Türkbükü eskisi kadar güzeldi. Alaçatı ise bu yıl yürünemeyen sokaklarıyla popülerliğininson demlerini yaşadı.
Bodrum ve Çeşme’den bıkanlar kendilerini Yunan Adaları’na attı. Bu sefer Mikanos ve Simi’nin yerini Leros, Marathi gibi daha küçük adalar aldı. Hırvatistan’dan sonra şimdi de Karadağ yükselişte.
Yazın buluşu: Bu nemde Global Keratin’in kalıcı fönü kadar işe yarar bir başka şey düşünemiyorum.
En sıkıcı polemik: Fazıl Say’ın “Arabesk müzik yavşaklıktır” demesiyle başlayan akademisyenlerden müzisyenlere herkesin dahil olduğu tartışma uzadı da uzadı. Sonunda Mehmet Tez “Herkes istediği müziği dinler” demeseydi daha da uzardı. Gerçi buna rağmen de uzadı ve hepimizi sıktı.
Tatil günlerinin kitabı: Herkes ne derse desin, bence bu yazın kitabı Pucca’nın ‘Küçük Aptalın Büyük Dünyası: Pucca Günlük’ oldu.
En tartışmalı yaz filmi: Gereksiz tartışmalar yapıldı, hatta ‘Sex and The City’nin gösterimi bile ertelendi. Film Ortadoğu’ya karşı gibi tanıtıldı. Oysa ilişkiler konusunda çok doğru tespitler yapıyordu.
En ses getiren sergi: Meşhur ‘Bodies’ sonunda İstanbul’a geldi. Hala görmeyenler çok şey kaçırıyor.
En çok konuşulan yasak: Geçen yıl sigara yasağıydı. Bu yıl gürültü yasağını günlerce tartıştık. ‘23.59’ diye bir kavram var artık gece hayatında. Cezalar ve kapatmalar olmadan da önlem alınamaz mıydı? Ya da sadece ünlü birkaç mekana ceza uygulamak yerine genel bir düzenleme yapılamaz mı?


Teknoloji mağduruyum, imdaat!
Nihayet iPad’i nüfusuma geçirmeyi başardım. Bu kadar çabayla sanırım istesem çocuk da evlat edinebilirdim. Her şeyi bu kadar zorlaştırmanın ne anlamı var, bilmiyorum. Şimdi de yeni bir dertle karşı karşıyayım. Artık konuşmayı unuttum, herkesle her şey için yazışıyorum. Yazışmalarda bazen yanlış anlaşmalar da oluyor tabii. Özellikle karşınızdaki kişi imla kurallarını bilmiyorsa, yandınız. Ama yine de çağımızın hastalığı bu. Yapacak bir şey yok. 2 yaşında veletler bile iPad’i çoktan çözmüş.
Bir de şimdi Facebook’ta ‘Places’ diye bir uygulama çıktı başımıza. Yer bildirme çok tehlikeli bir durum. Her an takip edilmekten yok bir farkı. Tatlı yalanlara son demek. “İşim var” deyip katılmak istemediğiniz bir programdan yırtma şansı artık sıfır. Bu durumda yapılacak en iyi şey ne? ‘Places’ uygulamasını kapatmayı hemen öğrenmek. Yoksa çevrenizdekilerle aranızın bozulması an meselesi.