Cumartesi geceleri artık Boğaz hattında değil, Sedef Adası’nda geçiyor. Peki ama Elio Sedef övüldüğü kadar var mı?
Pazar günü yol gözümde büyüyor. Nişantaşı’ndan kalkıp Burgazada’ya gitmek şehirlerarası yolculuk gibi. Neyse ki ısrarlar devam ediyor ve kendimi beş dakikada Kabataş’ta buluyorum. Sonra da yarım saatte Burgaz’dayım. Ama hâlâ hedefe ulaşamadım. Burgaz’dan bir tekneyle doğru Sedef Adası’ndaki Elio’ya...
Elio Sedef’in cuma ve cumartesileri ne kadar kalabalık olduğunu biliyoruz. 500-600 kişi buradaki partilerde eğleniyor. Bir de pazar akşamı denemek istiyoruz. Elio’ya ulaşımı hallettiyseniz gerisi kolay. Bu aşamada Kartal ve Büyükada’dan kendi tekne servisleri olduğunu da hatırlatayım.
“Aynı St. Tropez”
Elio Sedef’i ilk ‘Mesut Yılmaz’ın oğullarının yeri’ diye duyduk. Sonradan “Aynı St. Tropez, hiç uzaklara gitmeye gerek yok” diye her yeri yurt dışında bir yere benzetmek isteyenler oldu. Elio Sedef gerçekten eşi benzeri olmayan bir mekan. Bunu sadece biz değil, yanımızdaki Brezilyalılar da söylüyor. Bu kadar yola, indi bindi yapmaya kesinlikle değiyor.
Uzakdoğu mutfağı da var
Burada hem Nişantaşı Atiye Sokak’taki İtalyan restoranı Elio’nun hem de Quick China’nın yemekleri var. Nişantaşı’ndaki Quick China benim favorilerimdendi ama bu ara nedense bozdu. Ne sushi’si, ne noodle’ları eskisi gibi. Bunun nedeni de basit, ekip Sedef’e gitti sanırım. Gerçekten de Sedef’teki yemekler başarılıydı. Kalabalık bir ekip vardı ama nedense önceden rezervasyon yaptırılmış olmasına rağmen sanki kalabalık beklemiyorlardı. Her gelen masada arkada bir telaş yaşandı, ama müşterilere mümkün olduğu kadar az hissettirildi. Zaten o kadar yola gitmek için sadece yemeğin iyi olması da yeterli değil, servis de iyi olmalı. Tabii ki cumartesi eğlencesi başka bir kategoride, onun için değer. Ama Elio Sedef sadece haftada bir gün iş yapan bir yer olmamalı. Öyle olursa yazık olur. Yaz bitmeden gidip ne kadar güzel bir yer olduğunu görün, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
ŞORT MESELESi
Artık eylemlere çok alıştık. Çok hızlı galeyana geliyoruz. Çünkü bizi bu hale getiren bir şeyler oluyor sürekli. İnternet özgürlüğü ya da Beyoğlu’ndaki masalar için sokaklara dökülüp yürüyoruz. Her konuda bu kadar çabuk organize olunurken, şortlu eylemde hep beraber çuvalladık. Bölündük, “Şortu giydi dayağı hak etti” diye düşünenler, “Olayın şortla ilgisi yok” ve bir de “Ne olursa olsun bu olmamalıydı, en azından otobüstekiler tepki vermeliydi” diyenler oldu... Katılımın bu kadar az olması beni çok şaşırttı. Eylemi izleyen gazetecilerin eyleme katılanlardan çok olması üzücü. Ya artık gerçekten protesto edecek çok şey olduğu için herkes sıkıldı ya da bu şort meselesinde kimse ortalarda görünmek istemedi. Ama gerçekler değişmiyor...
Genç bir kadının dayak yemesine tepkisiz kalan bir otobüs dolusu insan var aramızda. İstediği gibi yumruk atma hakkını kendinde gören bir zavallı da. Suçlunun bulunması için korkmadan en azından mücadele veren bu 15 kadını kutluyorum.