Önce “Türk tasarımcı sayılmaz” dediler. Sonra “Koleksiyonları giyilebilir değil” diye eklediler. Paris Moda Haftası’nda cuma günü gerçekleşen Chalayan defilesiyle Hüseyin Çağlayan, onu acımasızca eleştirenleri utandırdı
Uzun zamandır bu kadar güzel ve stil sahibi insanı bir arada görmemiştim. Nereye bakacağımı şaşırıyorum, gözlerimi dikip detayları incelemekten kendimi alamıyorum. Bir gece önce St Germain Bulvarı’ndaki Café Flore’da otururken de durum aynıydı. Şimdi en farklı olan şey, arka fondaki müzik. Nil Burak’ın Birisine birisine aşık oldum birisine”si çalıyor. Hemen ardından Ayten Alpman başlıyor, “Söyle buldun mu aradığın aşkı söyle.” Sırf müziğe kulak verseniz sanırsınız, “Issız Adam”ı izliyorum ya da 45lik’teyim. Oysa Paris Moda Haftası’nda Palais des Beaux-Arts’da ön sıraya kurulmuş, Chalayan defilesinin başlamasını bekliyorum.
Chalayan, Hüseyin Çağlayan’ın markası. Daha önce neden markasının adını değiştirdiği sorulduğunda, cevabı netti, “Daha çağdaş olduğunu düşünüyorum. Beni tanımayan pazarlarda daha rahat hatırlanabileceğine inanıyorum.” Hemen arkasından da eklemişti, “Geldiğim kültürden utanmıyorum. Hayatta hiçbir şey o kadar siyah beyaz değil.”
Ticari bir koleksiyonHüseyin Çağlayan, Paris Moda Haftası resmi takviminde uzun zamandır yer alan tek Türk moda tasarımcısı. Çağlayan’la ilgili en çok eleştirilen iki şey, “Türk mü yoksa Kıbrıslı mı olduğu ve Londra’da yaşadığı için artık İngiliz mi sayılır?” diyenler var. Oysa Hüseyin Çağlayan ısrarla “Türküm İngiltere’de yabancıyım. Kıbrıslı Türk’üm, savaşla bölünen bir Ada’dan geliyorum, Müslümanım ama laik yetiştirildim. Kendimi Türk olarak görüyorum. Londralıyım aynı zamanda ama İngiliz değilim” diyor. Londra’nın önemli müzesi Victoria & Albert’ta yaptığı bir konuşmada. Şimdi de Paris Moda Haftası’nda 1970lerin Türkçe şarkılarıyla bir nev-i cevap veriyor bu eleştirilere.
Gelelim diğer eleştiriye, “Koleksiyonları giyilebilir değil” diyorlar. Evet, Hüseyin Çağlayan bir moda tasarımcısından çok bir sanatçı. Ama kendisi bu ayrımı sevmiyor. Haklı, sonuçta moda da bir sanat aslında. Yine de son koleksiyonuyla bu eleştirileri yapanları da utandırıyor. Bir yandan geri planda Türkçe şarkılarla, bir yandan bazı moda eleştirmenlerine “Bu sefer ticari bir koleksiyon yapmış” dedirterek.
Kıyafetler değişim geçiriyor“Breeze Corridor” (Meltem Koridoru) adını verdiği koleksiyon lacivert beyaz çizgili bir havluya sarılmış gibi duran bir elbiseyle başlıyor. Havlu açılıyor, içinden beyaz bir mayo da çıkıyor. Malum, Çağlayan kahve sehpasını elbiseye dönüştürebilen biri. Koleksiyonlarında da transformasyonu öne çıkarıyor. Bu sefer de rengarenk plastiklerle süslü bir gece elbisesinin üstüne beyaz uzun bir ceket giydiriyor. Birden uzun ceketin kollarını çıkarıyor manken ve işte düz beyaz ceket artık rengarenk plastiklerle süslü gece elbisesinin rengarenk uzun eteği haline geliyor. Hüseyin Çağlayan yine şaşırtıyor, kıyafetlerin anında değişimleriyle. Bir yandan da şort eteklere açtığı derin yırtmaçlarla yaz sıcaklarına çözüm öneriyor. Ayrıca şapka şeklindeki şemsiyeler de defilenin en çok dikkat çekenlerinden oluyor.
Çanta koleksiyonu çok yakındaHüseyin Çağlayan uzun zamandan beri ilk defa bu kadar giyilebilir bir koleksiyonla karşımıza çıkıyor. Siyah gece elbiseleri gibi klasikler de var koleksiyonda. Ama Paris Moda Haftası’ndaki diğer defilelerden, koleksiyonlardan sonra yazı en çok özlediğimiz defilelerden biri oluyor.
Boşuna defile sonrasında “Balenciaga’nın kreatif direktörü olmalı” diyenler çıkmıyor. Boşuna Comme des Garçons gibi bir marka bir parfümüne Chalayan adını vermiyor. Boşuna Hussein Chalayan kitabı yapılmıyor.
Bir müjdeyle bitirelim, ilkbahar-yaz 2014’de Chalayan markasıyla ilk çanta koleksiyonu çıkıyor.