Korsan ya da özel kopya ne fark eder. Güzel olan, Cumhurbaşkanı’nın eşiyle evde film izleyip Twitter’da yazması...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Twitter’da “Geçen gün eşimle beraber evde ‘The King’s Speech’ filmini izledik. Gerçekten çok güzel bir film... Filmin çok konuşulacağını ve birçok ödül alacağını tahmin ediyorum” diye yazdı.
Hemen arkasından “Vizyona girmeyen filmi evde nasıl izlemiş?”, “Yoksa Cumhurbaşkanı da korsan mı izliyor?” diye tartışmalar başladı. Oysa Cumhurbaşkanı için Çankaya’da izlemek üzere filmin özel bir kopyası pekala temin edilebilir. Hadi onu da bırakın. Aramızda korsan film izlemeyen var mı? Herkes yapınca tamam, Cumhurbaşkanı neden yerden yere vuruluyor? Daha öyle olup olmadığını bile bilmeden. Sonradan beklenen açıklama Sinema ve Telif Hakları Genel Müdürü’nden geldi, “Cumhurbaşkanı filmin korsanını değil, TMC’den istettiği özel kopyasını izlemiştir.”
Korsan ya da özel kopya, hiç önemli değil.
Benim çok hoşuma gitti, Cumhurbaşkanı’nın “Eşimle beraber evde film izledik” tweet’i. Her şeyden önce samimi geldi. Gelecek hafta vizyona girecek, Oscar adayı filmi önceden izleyip bunu Twitter’da paylaşacak kadar ‘up to date’ olması da ayrıca güzel.
14 Şubat
Günün anlam ve önemine uygun bir şeyler söylemeden olmaz. Bugün öyle bir gün ki, sevgilisi olmayan, sevgilisi olsa da böyle kutlamalar yaşayamayanlar için sadece ticari bir oyundan ibaret. Ama sevgilisi olan, düşünüldüğünü ve sevildiğini hissedenler için de çok ayrı bir yeri var.
Ee, bu durumda tek bir dilek kalıyor, 14 Şubat’ı isteyen istediği gibi geçirsin.
‘Uydurukçu’
Bir haftadır Nişantaşı’ndaki kitapçılarda arıyorum. Her seferinde aldığım cevap aynı, “Kalmadı.” “Daha da yeni çıktı, nasıl kalmaz?” diyecek oluyorum, “Gelir yakında” deyip susturuyorlar.
Aradığım, Onur Baştürk’ün ilk kitabı ‘Uydurukçu’. Sonunda Akmerkez Remzi’de buldum, aldım.
‘Uydurukçu’ sıkıldığı tüm vakitlerinde hikayeler uyduruyor. Bu şehir hikayelerinde eş değiştirme fantezisinden karı-kocanın aynı adama aşık olmasına merak uyandırıcı detaylar var. Ama ‘Uydurukçu’yu asıl sevdiren çok kolay okunması. Ağdalı yazmak her zaman daha kolaydır, asıl zor olan basit ve akıcı yazmak. İşte Onur Baştürk ilk kitabında onu başarmış. Üstelik bir kadının dilinden yazdığı hikayelerde de çok başarılı. Yazarın aslında kim olduğunu okura unutturuyor. Bize bizi anlatıyor.
Kitabı elinize alıp hiç bırakmadan bir solukta okuyabiliyorsunuz. Bazı hikayelerde ‘Bu kadarı da abartı’ diyenler çıkacaktır, ama böyle hikayeler gerçekten var. ‘Uydurukçu’ çoğunu uydurmuyor aslında.
‘!f istanbul’ kişisel listem
Son zamanlarda izlediğim bütün filmler depresif çıkıyor. İzle izle, içim kıyılıyor. ‘Biutiful’dan ‘I’m Love’a çok iyi ve çok gerçekçi filmlerden bahsediyorum. Hepsi üst üste bünyeyi yoruyor.
‘!f İstanbul’da görmek istediğim çok film var. Ama gerçekçi olup önce bir ‘Top 5’ listesi yapalım, bunları kaçırmazsam listeyi daha çok uzatabilirim.
* ‘DreI’ (Üç): Alman yönetmen Tom Tykwer’ın filmi. Sırf yönetmen için bile izlenir. “Seksi, hafif ve devrimci bir film” diye tanımlanıyor. Film, Berlinli bir çiftin aynı adama aşık olmasıyla başlıyor.
* ‘True GrIt’ (İz Peşinde) Coen Kardeşler’in son filmi. Bir kovboy filmi aslında. Charles Portis’in romanından uyarlanan 1969 yapımı bir John Wayne klasiğini baştan yaratmışlar. En iyi filmden en iyi yönetmene birçok dalda Oscar adayı. Bazı filmler sadece sinemada izlenmeli, bu da onlardan biri.
* ‘Womb’ (Rahim): Benedek Filegauf’un filmi merak uyandıran ama aynı zamanda rahatsız eden bir film. “Aşkın ve aidiyet duygusunun olası geleceğine dair bir hikaye” diyorlar. İzlemek lazım.
* ‘WInter’s Bone’ (Gerçeğin Parçaları): Debra Granik’in filmi depresif ama çok gerçekçi. Sundance Film Festivali’nde jüri büyük ödülü aldı. Şimdi Oscarlar’da da güçlü adaylar arasında.
* ‘I’m StIll Here (Hala Buradayım): Casey Affleck, kayınbiraderi Joaquin Phonenix’in kariyerinin nasıl sona erdiğinin filmini yapmış. Her şey bir kandırmaca mı değil mi izleyip görmek gerekiyor.