Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Deniz Akkaya’dan sonra Efe Önbilgin Onur Baştürk’e konuşmuş. Deniz’in söylediği her şeyi teyit etmiş. ‘Evet, çocuk istedik gerçekten’ demiş. Sonra da ayrıldıklarını ve Deniz’in 2 ay sonra arayıp hamile olduğunu söylemesini anlatmış. Bir de döktürmüş, ‘Eğer bunu ayrılmadan 2 ay önce, diyelim ki burada Sunset’te, söyleseydi ortalığı yıkardım sevinçten. Ama ne yazık ki ilişkimiz bitmişti.’ Veee yılın özlü sözünü söylemiş, ‘Çünkü bir ilişki bebek doğurur. Bir bebek ilişki doğurmaz.’
Efe Bey’in burada unuttuğu bir şey var. Bir kadının hamile olduğunu anlaması zaten en az 1-1.5 ay alıyor. Hamile kalır kalmaz anlamak ne yazık ki mümkün değil. O yüzden Deniz 2 ay sonra arayınca neden bu kadar şaşırıyor ki? 2 ay önce yaptıklarını, aldığı kararları nasıl bu kadar çabuk unutuyor? Daha doğmamış bebeğinin adını neden bebeğin annesi yerine bir gazeteciyle tartışmayı tercih ediyor?
Sadece Efe Önbilgin değil erkeklerle ilgili böyle bir durum var. Çocuk istemeyi biliyorlar. Önce çocuk isteme hali, sevgilisini bunun için doktora bile yollamalar, sonra da hamilelik haberi geldiğinde ve sonrasında sorumluluktan kaçmalar... Hep aynı hikâye.
Sanki hamile kalmak sadece kadınların ilgilenmesi gereken bir konu. Erkeklerin düşünecek daha önemli başka şeyleri var.
Tabii ki gitmeyen bir ilişkiyi sırf bebek için sürdürmek de gerekmiyor. Ama çocuğunuzu taşıyan kadın saygı, sevgi, destek ve adam gibi davranmanızı hak ediyor.
Onur sormuş, ‘Sizce Deniz yine de haklı mı?’ diye. Bence Deniz yüzde yüz haklı. Hiçbir kadın bebeğinin babasının ona damızlık gibi davranmasını hak etmiyor.
Bu, çocuk oyuncağı değil, ciddi bir karar. Bu kadar isteyerek bir şey yaptıysan tabii ki devam etmelisin.  Umarım kızı Deniz’e benzer ve çok mutlu olurlar.

Herkes uçak rötarlarından şikayetçi
Bu yazın sigara yasağından sonra en büyük şikâyet konusu belli, uçak rötarları. Herkes bunu konuşuyor. Sizinki kaç saat yaptı, bizimki şu kadar gecikti. Sürekli bunları duyuyorum.
Geçen hafta NY-İstanbul uçağının 7 saat rötar yapması ve yolcuların 7 saat boyunca uçakta beklemek zorunda kalması da son nokta oldu.
Artık havaalanına giderken herkeste bir rahatlık, özellikle iç hatlarda. THY iç hatlarda check-in’i eskiden 30 dakika önce kapatırdı, şimdi süreyi 45 dakikaya çıkarsa da kimse umursamıyor. Çünkü herkes biliyor ki, nasılsa rötar olur. Boşuna aceleye gerek yok.  Artık check-in yaparken ‘Rötar var mı?’ yerine ‘Ne kadar rötar var?’ diye soruyoruz. Alıştık.
Sadece uçak kalkış saatlerinde değil gecikme. En kötüsü de İstanbul’a geliyorsunuz, Boğaz Köprüsü’nün üstündesiniz. Yakınlardaysa camdan evinizi bile görebiliyorsunuz. Bu halde havada bekletiliyorsunuz. Tam bu sırada pilot anons yapıyor. ‘Hava trafiği nedeniyle 20 dakika bekleme gerekiyor. Anlayışınız için teşekkür ederiz.’
Hadi bir defa anlayış gösterdik, ikinci defa da... Ne demişler çekirge bir sıçrar, iki sıçrar..

25 yaşındaki kıza botoks yapılır mı?
Dün bir arkadaşımla oturuyoruz. 25 yaşındaki bir arkadaşının bugün botoksa gideceğini anlatıyor. Arkadaşım şaşkın, benim de gözlerim faltaşı gibi açılıyor. Bir gün önce de 30 yaşında bir arkadaşımdan botoks maceralarını dinlemiştim.
Michael Jackson’ın ölümünden başka bana kendimi bu kadar yaşlı, yaşlı da değil ‘büyük’ hissettiren bir şey olmadı.
‘Yoksa, yoksa gerçekten botoks yaşımız mı geldi?’ diyoruz. Sonra da ‘Yok canım’ deyip konuyu kapatıyoruz. Ama sonra da ‘geç kalınırsa faydası yokmuş diyorlar’ diye yeniden kendimizi konunun içinde buluyoruz.

İleride ne olacak?
25 yaşında botoksa başlayan, 50’ye geldiğinde ne hale gelecek? Şimdiki kaşları saç diplerine yapışan, dudakları patlayacak gibi duran, gülemeyen, kaş çatamayan mimiksiz insanları göre göre daha bu kadar erken yaşta nasıl bu botoks çılgınlığına giriliyor, anlayamıyorum.
Tamam, çok özel bir durumun vardır, gerçekten bir müdahaleye ihtiyacın vardır. Tabii gider yaptırırsın. Estetiğe hiç karşı değilim.
Yine de bir tarım zehrini beynine bu kadar yakın bir yere 3 ayda bir enjekte etme fikrine doğrusu çok sıcak bakmıyorum. Ne kadar zararı yok dense de bana daha şimdiden bilemeyiz hissi veriyor. Daha çok yeni sayılır, zararları belki de ileride çıkacak, belki de hiç zararı çıkmayacak. Umarım ikincisi olur.
Botoks da bir moda. Her an yok olabilir ve dönem dönem geri gelebilir.
Ben asıl bu kadar erken ve gereksiz yere yaptırılan botoksları anlamıyorum. Yaptıranları da, yapanları da. Bunlar ne biçim doktor? İhtiyacınız yok deyip müşterileri, pardon hastaları yollamaları gerekirken nasıl 3 ayda bir tekrarlamak gerekiyor diyorlar?