Eskiden Fransız markalar uğruna Paris’e alışverişe gidilirdi, şimdi Türk tasarımcıların kıyafetlerini alabilmek için Paris’e gitmek gerekiyor. Çünkü Türkiye’de hâlâ mağazalarda Türk tasarımcıların koleksiyonlarına yeterince yer verilmiyor. Gerekçe de basit: “Türkler yabancı marka tercih ediyor.”
Bir elbiseyi görüp de, hiç etiketine bakmadan tasarımcısını tahmin edebiliyorsanız tamamdır. İşte ancak tarzı olan bir tasarımcı bunu başarır. Tabii kendini tekrar etmeden bunu yapabilmek asıl marifet. Bunu da yapan doğrusu çok kişi çıkmıyor.
Ece Ege, böyle özel tasarımcılardan. Başkasının üstünde onun tasarımı bir şey gördüğümde ya da Güney Fransa’da minik bir butikte bir elbise gördüğümde “Aa, bu Dice Kayek olmalı” diyebiliyorum. Şimdiye kadar yanıldığım hiç olmadı.
Ece Ege çok önemli bir moda tasarımcısı ama ne yazık ki henüz hak ettiği yerde değil. Onu Dice Kayek markasıyla bilenler kadar Machka’daki tasarımlarıyla tanıyanlar da çok.
Showroom’da Türk lokumu
Paris Moda Haftası’nın ikinci gününde Dice Kayek’in showroom’undayım. Burada basına özel bir sunum var. Ece Ege’nin bayıldığım tasarımları işte bu atölyeden çıkıyor. ‘İstanbul Contrast’ sergisinden aşina olduğum bazı elbiseler de var. Ece Ege anlatıyor, ‘İstanbul Contrast’ sergisini gezenler “Bu elbiseleri nasıl alacağız?”, “Fiyatı ne kadar?” diye onu soru yağmuruna tutmuşlar. Oysa sergiye özel olduğu için elbiseleri fiyatlandırmamış bile, giyileceğini de düşünmemiş başta. Genel istek üzerine sonradan bazı elbiseler yeniden tasarlanmış ve giyilebilir hale getirilmiş.
Gri renkteki Topkapı elbisesi bütün ihtişamıyla ortada duruyor. Benim favorilerimden biri o, biri de lokum elbisesi. Bu arada Ayşe Ege Fransız basınına Türk lokumu ikram ediyor. Bir yandan elbise anlatılıyor, bir yandan lokumlar yeniliyor.
Böyle sunumların defilelerden daha zevkli bir yanı var. Elbiseye dokunabiliyorsunuz, evirip çevirip her detayına iyice bakabiliyorsunuz. Gördüğüm her parçayı beğeniyorum. Hepsini giyebilirim. Şimdi asıl Ece ve Ayşe’yi Fransız moda editörlerinden çalıp “Türkiye’de Dice Kayek’i nereden alacağız?” diye sormak istiyorum. Sonunda soruyorum ve aldığım cevap beni çok üzüyor. Çünkü Dice Kayek Türkiye’de satılmıyor. Paris’in en önemli mağazalarından Bon Marche’de satılıyor, ama bizde satılmıyor.
‘Türk marka satmaz, yabancı marka satar’
Beymen, Harvey Nichols, Vakko bütün dünya markalarını ayağımıza getiriyor ama Türk tasarımcılara gelince hepsi sınıfta kalıyor. Hep aynı bahane. “Türk markaları satılmıyor, herkes yabancı markaların peşinde.” Oysa o çok eskidendi. O zaman sadece terzilerimiz vardı, moda tasarımcılarımız yoktu. Şimdi moda tasarımcılarımızı dünya tanıyor, Lady Gaga, Rihanna gibi en popüler isimler onları tercih ediyor, moda başkentlerindeki en önemli mağazalar onların koleksiyonlarına yer veriyor. Biz ise hâlâ burun kıvırıyoruz. Yazık!
Takıcılara çifte standart
Bana en çok dokunan da moda tasarımcılarına bu kadar haksızlık yapılırken her “Takı tasarımcısı oldum” diyene kapıların sonuna kadar açılması... Evet, çok zevkli takılar da yapılıyor. Evet, hepimiz de beğenerek alıyoruz. Ama zevkli olmaları yaratıcı olmalarıyla aynı anlama ne yazık ki gelmiyor çünkü hepsi birbirinin aynı aslında. Bir sonsuzluk yüzüğü çıktı, her marka aynısını yaptı. Melek kanatlarından küpeler, kolyeler artık her markada var.
Neredeyse her ev kadını kendini takı tasarımcısı sanar hale geldi. Bir de ünlü bir isme, örneğin bir dizi oyuncusuna kendi ‘tasarımını’ taktırmayı başaran yaşadı. Eskiden herkeste kafe açma hayali vardı, şimdi herkeste takı yapma hayali... Daha önce de böyle dönemler olmuştu, neyse ki geçmişti, şimdi ise yeniden başladı. İşte bütün bu takı markaları Harvey Nichols’da, Beymen’de satılırken yılların Dice Kayek’inin İstanbul’da satılmıyor olması üzücü. Bari eskiden olduğu gibi Machka mağazalarında birer Dice Kayek köşesi olsa...
Eskiden Fransız markaların kıyafetlerini alabilmek için Paris’e alışverişe gidilirdi. Şimdi küreselleşme sağolsun, bütün Fransız markaları İstanbul’da var. Mağazacılar, yatırımcılar yüzünden bu gidişle artık Türk tasarımcıların kıyafetlerini alabilmek için Paris’e gitmek zorunda kalacağız.
Sanatı moda tasarımının önünde
Hüseyin Çağlayan’ın Galerist’teki sergisi ‘Yakınlık Sensörleri’ devam ediyor. Bu arada Hüseyin Çağlayan Paris Moda Haftası’nda yeni koleksiyonunu tanıttı. Bu sefer de geçen seferki gibi bir filmle. Adı ‘Kaikoku’. İlham kaynağı yine Japonya. Öyle birkaç dakikalık bir tanıtım da değil. Bu 19 dakikalık filmi internetten bulup izlemenizi öneririm. Çağlayan’ın sanatçılığı burada da moda tasarımcılığının önüne geçiyor. Swarovski için özel olarak tasarlanmış altın rengi, derin sırt dekolteli ‘floating’ elbise görülmeye değer. Kumandayla çalışıyor, elbise hareket ettikçe üstünden polen gibi Swarovski kristaller uçuşuyor. Elbise yeni başlangıçları simgeliyor. Hüseyin Çağlayan da şimdiden yeniliklere başlamış. Gelecek sezon Paris’te defile yapacağını bile açıkladı.
Coming soon: Arzu Kaprol
Paris Moda Haftası’nın ilk gününde Hakan Yıldırım defilesi vardı, son gününde de yine bir Türk tasarımcı var. Arzu Kaprol’un Paris Moda Haftası’ndaki ilk defilesi çarşamba günü saat 12.30’da Hotel Westin’de. Defileyi ve sonrasında koleksiyona gelecek yorumları heyecanla bekliyoruz.