Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çağın en büyük hastalığı: Hafıza ve konsantrasyon kaybı. Hepimizde aynı rahatsızlıklar var. Bazılarımız bu durumdan şikayetçi, bazılarımız farkında bile değil

Onlarca defa gittiğimiz bir adresi unutuyor, her seferinde telefon açıp bir daha tarif alıyoruz. En yakınlarımızın bile telefon numarasını ezbere bilmiyor, kazara cep telefonumuza bir şey olursa numaralardan da, yakınlarımızdan da mahrum kalıyoruz. Bırakın doğum günlerini, hiçbir önemli tarihi hatırlamıyoruz. Daha önce bir yakınımıza aldığımız hediyeyi unutup tekrar aynısını aldığımız oluyor. Akıllı telefonumuzun hesap makinesini kullanmadan hesap kitap yapamaz hale geliyoruz. Çarpım tablosunu bile unutuyoruz artık. Sürekli avucumuzun içindeki telefon, çarpmayı da bölmeyi de yapıyor. Ne gerek var eskisi gibi tabloları ezbere bilmeye?

Hafızamızı ele geçiriyor
Sabah uyanır uyanmaz ilk iş telefonumuza sarılıyoruz. Twitter’da neler olmuş, Instagram’a hangi fotoğraflar yüklenmiş, bakıyoruz. “Like” etmek istediklerimizi ve tabii “like” etmek zorunda hissettiklerimizi “like”layıp güne öyle başlıyoruz. Artık hiçbir şeyi öğrenmemiz ya da ezberlememiz gerekmiyor. Nerede takılsak Google imdada yetişiyor.
Eskiden sevdiklerimizin doğum günlerini bilirdik. Artık ona da gerek yok. Doğum günleri Facebook’tan soruluyor. Benim gibi Facebook hesabınız yoksa, en yakınlarınız dışında doğum gününüzü hatırlayan da pek olmuyor. Nasıl olsun ki? Arkadaşlarınıza “Ama doğum günüm” falan diyecek olduğunuzda “Sen de niye Facebook’ta yoksun ki?” cevabını alıyorsunuz.
Telefonumuzun şarjı bittiğinde ise dünyayla ilişkimiz kesiliyor. Telefonun hafızası, bizim hafızamızı ele geçirmiş durumda.

Konsantre olabilmek mümkün mü?
Bırakın hafızayı, konsantrasyon sorunu da yaşıyoruz. Bu yazıyı yazarken bile arada Twitter’a bakıyorum, Whatsapp’dan gelen mesajları yanıtlıyorum, Instagram’da birkaç fotoğraf “like” ediyorum.
Çalışırken bile bilgisayarımızda aynı anda 7-8 ekran açık. Arada emaillerimize bakıyoruz. Arada son dakika haberlerini, gelişmelerini takip ediyoruz. Mazallah yarım saat emailler ya da tweetler kontrol edilmezse bir şey kaçırılır paniği var içimizde. Bu yüzden çalışma saatleri de uzuyor, çünkü işler o kadar çok bölünüyor ki bir türlü bitmek bilmiyor.
Sonuç, beynimiz yorgun. Birçok şeyi algılamakta ve hatırlamakta güçlük çekiyoruz. Neyse ki “Sadece bende değil, herkeste durum aynı” diye de kendimizi teselli ediyoruz bir yandan.
Bazen televizyonda bir espriyi anlamak için bile başa sarmak gerekiyor. Çünkü telefon aklımızı başımızdan alıyor, her seferinde konuşmaları kaçırıyoruz. Eskiden bir kitaba başlayınca bitirmeden kalkmazdık. Şimdi ise aynı sayfayı 5 kere üst üste okuduğumuz oluyor. Acı ama yine de okuduğumuzu anlayamadığımız da oluyor. Eskiden sinemada film izlerken her şeyi unuturduk şimdi ise Madonna’ya bile sinema salonundan yasak geliyor, film boyunca cep telefonunu elinden düşürmediği için.

Kulübe hoşgeldiniz!
Yukarıdakilerden biri bile size tanıdık geliyorsa, “Kulübe hoşgeldiniz!” diyorum. Çağın hastalığı: Dijital demans. Ne yazık ki hepimizde aynı rahatsızlıklar var. Bazılarımız bu durumdan şikayetçi, bazılarımız farkında bile değil.
Güney Kore’de yeni yapılan araştırmalara göre, giderek daha çok genç hafıza kaybı ve konsantrasyon eksikliğinden şikayet ediyor. İnternet bağımlılığımız beynimize ciddi zarar veriyor, beynin sağ tarafını hiç kullanamaz hale geliyoruz.
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, İngilizler günde 150 defa telefonlarını kontrol ediyor. Haftada 746 dakikayı ise internette geçiriyor. ABD’de bu rakam daha da yükseliyor. Türkiye’de de durum çok farklı değil.
Bunun aslında tek bir nedeni var, telefonumuzdan her mesaj sesi geldiğinde kendimizi seviliyor ve isteniyor hissediyoruz. Aynen Instagram’da fotoğraflarımız “like” aldığında olduğu gibi.
Artık interneti evimizin yerine koyuyoruz. Sevdiğimiz insanlar, fotoğraflar ve hatta müziklerle dolduruyoruz. Gittiğimiz her yere yanımızda taşıyoruz. Bir an bile ayrılamıyoruz.Ortada ciddi bir sorun var. Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in kız kardeşi Randi Zuckerberg bile internette çok fazla zaman geçirmenin zararlarıyla ilgili çocuk kitapları yazıyor. Şimdi söyleyin bana, dijital demans hepimizin kaçınılmaz sonu değil mi?