Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Alkol kısıtlamalarında örnek aldığımız İskandinavlar’ı özgürlük parkı konusunda da örnek alamaz mıyız? Halk böyle istiyor diye Gezi, park olarak kalırsa ne kaybederiz, ne kazanırız?

Direniş sadece Gezi Parkı’nda değil, her yerde devam ediyor. Milano’dan Los Angeles’a, Londra’dan Moskova’ya birçok şehirde bir araya gelenler #direngeziparkı diyor. Bunu derken de tek istenilen, aslında biraz saygı duyulduğunu görmek, hissetmek.
Gençler ısrarla aynı şeyleri tekrarlıyor. Her konuda ne yapmamız gerektiği söylenmesin. Düşüncelerimiz yüzünden sık sık hakarete uğramayalım. Birbirimize hoşgörülü olalım. O kadar.
Neden olmasın?
Nasıl Londra’da Hyde Park’ta herkesin özgürce gidip konuşabildiği bir köşe var? Nasıl Kopenhag’da Christiania diye polisin girmediği bağımsız bir bölge var? İstanbul’da da özgürlüğü simgeleyen bir Gezi Parkı olmasında ne sakınca olabilir? Tamam Christiania’daki gibi her şey serbest olsun demiyoruz, çok şey istemiyoruz. Neden Gezi Parkı herkesin çimenlerde yayılabileceği, ister sporunu yapıp, ister ücretsiz internetle Twitter’da, Facebook’ta sosyalleşebileceği, ister kütüphaneden kitabını alıp okuyabileceği, polisin cirit atmayacağı medeni bir park olmasın?
Madem alkol kısıtlamalarında İskandinav ülkelerini örnek alıyoruz, böyle konularda da onları örnek alamaz mıyız? Gezi, halk böyle istiyor diye park olarak kalırsa İstanbul’a gelen turistlerin de gezilmesi görülmesi gereken yerler listesinde ilk sıralarda yer alır. Bütün dünyaya da doğayı ve gençleri seven bir ülke olduğumuzu göstermiş oluruz.
Ne kaybederiz? Artık yerinde olmayan
bir kışlanın benzeri, AVM ya da şehircilik müzesi mi? Yoksa koca bir hiç mi?
Üstelik çok istenirse, parkın bir bölümünde açık hava şehir müzesi de yapılır. Böylece bütün dünyada bu kadar yankı koparan bir park olarak Gezi, tarihte yerini alır.

Haberin Devamı

#direngeziparkı

GEÇ DE OLSA ANLAYANLARA

Birçok konuda görüş bildirmesine alışık olduğumuz tanınmış isimler de haber kanalları gibi uzun süre sessiz kaldı. Belli ki, önce neler olduğunu, daha ne kadar devam edeceğini görmek istediler. Önlerini görmeden konuşmaktan kaçındılar. Orhan Pamuk’tan Hülya Avşar’a uzun bir liste yapabiliriz.
Sadece kişiler değil, markalar da mekânlar da, kurumlar da
aynı tutumu takındı. Çoğu bu yüzden şimdi protesto ediliyor. Oysa protesto ederken dikkat edilmesi gereken bir şey var. Kurumlarda çalışanlar belirlemiyor kuralları, ama ne yazık ki ilk etkilenen çalışanlar oluyor.
İşte o yüzden kurumlara çok yüklenmemek gerekiyor.
Peki ama kendi kendine kararını verebilecek şahıslara ne demeli? Evet, şimdiye kadar susmaları kötü. Çok masum bir istek için bu kadar çok insanın canı yanması mı gerekiyordu ortaya çıkmaları için diye düşünüyoruz ister istemez. Oysa önemli olan er ya da geç konuşmaları. Yaşananları gördükçe, takip ettikçe kendi kararlarını kendileri vermeleri ve geç de olsa bu masum direnişin yanında olmaları önemli. Unutmayın, bu direniş herkese açık. Kimseyi inançlarından ya da düşüncelerinden dolayı yargılamıyor. Herkesin hayat tarzına saygı duyuyor. İşte bu yüzden, kimseye “Geç kaldı, şimdiye kadar neredeydi?” dememek lazım. En ufak destek bile değerli.