Orlando macerasına Orhan Pamuk’un ihtarnamesi nedeniyle ara vermiştik. Şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz
Tam 60 şirket kuruyor, arsaları toplamak için. Arsaları da bir şey sanmayın. Hepsi bataklık. Yine de bir kişinin aldığı duyulursa fiyatı artar diye sessiz sedasız ilerliyor. Özellikle de bu kişinin Walt
Disney olduğu duyulursa...
Walt Disney kararını 1960’larda veriyor. Florida’da bir Disney World kuracak. Miami ve Tampa’ya bakarken hava şartları, yeni yapılan yollar ve daha uygun fiyatlar nedeniyle Orlando’yu tercih ediyor. Park 1971’de açılıyor. Açılışı Walt Disney göremiyor ama öyle bir konsept yaratıyor ki... Yıllar sonra dönemin Kuzey Kore lideri Kim Jong İl’in büyük oğlu Kim Jong Nam sahte kimlikle Japonya’ya giderken yakalandığında itiraf ediyor, Disney parkına gitmek istemiştim. Kim Jong Nam’ın Disney hevesi en çok küçük kardeşi Kim Jong Un’a yaradı ve babasının ardından o lider oldu. Bakınız Disney nelere yol açabiliyor.
Şimdi ilk bakışta dikkati çeken, aramızdaki basit farklarla başlayalım. Yarın Disney World parklarıyla devam edeceğiz.
Michael Douglas, kanseri yenişini ailesiyle Disney World’de kutlamıştı.
Aramızdaki 7 fark
* Yoktan var edilmiş bir şehir Orlando. Bataklıklar kurutulmuş, ortaya bir Disney World kondurulmuş ve ABD’de en çok turist çeken şehir olmuş. Bizse bırakın yoktan var etmeyi, İstanbul gibi bir değere bile sahip çıkamıyoruz.
* Orlando’da hayat ucuz. Emlaktan yeme-içmeye, giysiden market alışverişine fiyatlar son derece uygun. Asgari ücretle hiçbir şeyden eksik kalmadan yaşamak mümkün. Disney kenarında geceliği 28 dolara düzgün oteller bile var. Bir tek parklara giriş fiyatı yüksek geliyor başta. Ama bizde bir çocuk müzikalini izlediğiniz fiyata Disney World’de gün boyu daha iyi şovlar izleyebiliyorsunuz.
* Mekanlarda yemeğe ve lezzete önem veriliyor, bizdeki gibi dekorasyona para harcayıp yemeğe para harcamayalım mantığı burada yok. En sıradan deniz ürünleri restoranı ve etçiler bile bizdeki en iyilerle yarışıyor lezzet olarak. Ama tabii ambiyansta biz daha iyiyiz.
* En önemli şey, Orlando’da stres yok. İnsanlar hep gülüyor, birbirlerine sürekli iltifat ediyor, yalandan da olsa. Yalandan da olsa, insana iyi geliyor. Oysa bizim İstanbul trafiğinde asabi olmamamız mümkün mü?
* Her şey inanmakta güçlük çekeceğimiz kadar organize. Dünyanın en büyük otoparkları Disney World parklarında. Ama sırayla arabalar yan yana yanyana park ediliyor, park yerinizin adı unutmamanız için defalarca tekrarlanıyor. Sonra parkın içine Disney araçlarıyla gidiyorsunuz. Bizdeki gibi otoparklarda kaybolmak, isteseniz de mümkün değil. Tabii bunda alanın geniş olması da etkili.
* Herkes trafik kurallarına uyuyor. ABD’de stop işaretinde frene basmak yetmiyor, tamamen durmak gerekiyor. En boş yollarda, hatta sitelerin içinde bile bu kurallara herkes uyuyor. Bir İstanbul sürücüsü için burada araba kullanmak çocuk oyuncağı.
* Evlerin kapısını açık bırakacak kadar güvenli bir yer. Parklarda herkes pusetleri belli noktalara park ediyor. İçlerinde fotoğraf makineleri, çantalar bırakılıyor. Kimse kimsenin eşyasıyla ilgilenmiyor. Her şey döndüğünüzde yerli yerinde duruyor. Buna alışırsak fena, İstanbul’da yanarız.