Eskiden diyet ürünleri tercih ediyorduk, şimdi doğal ürünleri. İstanbul yeni bir doğal dondurmacı zincirine kavuştu. Bir ayda 10 şube açan L’era Fresca’cıların hedefi 100 şubeye çıkmak
Eskiden yiyecek-içecek seçiminde beni tavlayan tek kelime vardı: Diyet. Bir şeyin üzerinde ‘diyet’ ya da ‘light’ yazıyorsa benim için yeterliydi. Elim hemen ona gidiyordu. Zamanla alışkanlıklar da değişiyor. Şimdi başka kelimelere tav oluyorum. ‘Doğal’, ‘organik’ ya da ‘GDO yok’ yazıyorsa hiç düşünmeden ve fark etmeden onları tercih ediyorum. Zaten çevremizde hastalıklar artıkça, bilinçlendikçe bu son derece normal.
GDO, koruyucu, margarin yok!
İşte yeni keşfettiğim dondurma zinciri de beni bu yüzden mutlu etti. L’era Fresca’cılar "Doğal dondurma yapıyoruz" diyorlar. "GDO, koruyucu, gıda boyası, katkı malzemesi, trans yağ, margarin, glukoz şurubu, fruktoz şurubu, emülgatör yok" diye ekliyorlar. L’era Fresca’daki dondurmalarda yağ ve şeker oranı çok düşük. Dolayısıyla az kalorililer. 100 gram meyveli dondurmada 100 kalori var. İşte bunu da duyunca bir ‘light’ hissi geliyor bana.
Asıl önemli olan lezzet tabii. Bakalım Türkbükü’ndeki Doğal Dondurma ya da Bitez Dondurmacısı kadar başarılılar mı? Dondurma pazarı son hızla büyüyor. İstanbul’da da çok iyi İtalyan dondurması yapan butik dondurmacılar var. Evinize yakınlarsa çok iyi. Değilse almak mümkün olmuyor, çünkü içinde koruyucu olmayan dondurmalar çok çabuk eriyor. Koruyucu madde düşmanlığım Michael Moore’un ‘Super Size Me’ belgeselinde aylarca bozulmayan patates kızartmalarını görünce başlamıştı, hâlâ devam ediyor.
İlaççılıktan dondurmacılığa geçtiler
L’era Fresca’nın diğerlerinden farkı, daha bir ay içinde 10 şube açmışlar İstanbul’da. Bebek’ten Zeytinburnu Olivium’a kadar birçok yerdeler. Hedef Türkiye’de 100 şubeye çıkmak. Bu arada kurucuları Ahmet ve Zafer Toksöz'le tanışma şansım da oldu. Aslında ilaççılıktan (Sanovel) geliyorlar. Sonra TMSF’den Sağra’yı alıyorlar, Sarelle ve Tadelle gibi klasikleri yeniliyorlar. Daha sonra da babalarının yanından ayrılıp Güneşli’de kendi dondurma fabrikalarını kuruyorlar.
"Her dondurma için yöresel malzeme kullanıyoruz. Fındığı Ordu’dan, fıstığı Antep’ten, kahveyi Napoli’den, çikolatayı Costa Rica’dan getiriyoruz" diyorlar.
Bir tadım yapıyoruz. Fındık, fıstık ve tahin, ceviz gerçekten çok başarılı. Meyveliler de sorbe gibi. Özellikle kavun ve muz çok iyi. Çikolataya gelince hayal kırıklığına uğruyorum. Fazla sütlü buluyorum, bana hafif geliyor. Hemen bitter çikolatalıyı denememi tavsiye ediyorlar. Söz dinliyorum, beğeniyorum. Dondurmalar kadar içinden çikolata fışkıran çikolatalar, semifredolar da başarılı. Dondurmalı profiterolde aklım kalıyor. Ama bir dahaki sefere artık... Kendi kendime söz veriyorum. Doğal diye abartmak yok!
BIRAKABiLMEK KAHRAMANLIK MI?
Bir yere gelebilmek için gerçekten çok çalışılıyor. Sonra o yeri koruyabilmek için de büyük mücadeleler veriliyor. Daha sonra da insanın egosu çoğu zaman izin vermiyor bırakıp gitmeye. Nedense koltuğa yapışma hali söz konusu oluyor. Komik duruma düşülse bile kimse yerini bırakmak istemiyor. Neyse ki son günlerde bunu yapabilen, beni ve eminim daha çok kişiyi etkileyen iki kişi var. Biri Ferai Tınç. 28 senelik gazetecilik hayatını kendi isteğiyle bıraktı. Ferai Tınç’ın kararı herkesi üzdü ama bir o kadar da umutlandırdı. Demek ki yapılabiliyor, isteyince oluyor.
Diğeriyse doğru tahmin, Teoman. "Müziği bırakıyorum" dedi, yer yerinden oynadı. Herkes kendine pay çıkardı. Ferhat Göçer bile çıkıp "Beş yıl sonra ben de bırakacağım" dedi. Keşke Teoman verdiği kararı ilk mektubuyla bildirdikten hemen sonra uygulamaya başlayabilseydi. İkinci mektubu hiç yazmasaydı. Susmayı becerebilseydi. Unutulmayı bekleyebilseydi. Neyse umarım bundan sonra dediğini yapar. Kendi için. Peki yıllarca emek verdikten sonra iyi bir noktadayken kariyerini bırakabilmek kahramanlık mı? Aslında değil, aslında yapılması gereken bu. Ama biz ne yazık ki artık bunu unuttuk. Ferai Tınç ve Teoman olmasaydı hatırlamayacaktık.