Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Jennifer Lopez İstanbul’un altını üstüne getirirken, ben de Floransa’nın altını üstüne getirmekteyim. İşte Floransa’dan hepimizi ilgilendirecek notlar...

Floransa-istanbul arasındaki fark

Floransa dünyanın en güzel şehirlerinden biri, tıpkı İstanbul gibi. Ama burası bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur durumunun canlı bir örneği. Çok iyi bakılmış, çok iyi korunmuş, o yüzden hâlâ büyüleyici.
Floransa’da eski hiçbir şeye, hatta yerlerdeki taşlara bile hiç dokunulmamış. Eski taşların görüntüsü şehre yakışıyor. Onlara bakıp da bizim her yıl değişen sokak ve kaldırım taşlarını düşünmemek elde değil.
Müthiş bir düzen var. Otoparklar şehrin altına yapılmış, şehrin görüntüsü hiç bozulmamış. Bizdeki gibi eski güzel bir binanın hemen bitişiğinde bir çirkinlik abidesi yok. Bütün binalar eski ama bakımlı.
Bizdeki gibi ülke dışına çıkarılan eserleri geri getirme gibi bir dertleri yok. Nedeni belli, Leonardo da Vinci, Michelangelo gibi sanatçıları destekleyen Toskana’nın en köklü ailelerinden Mediciler’in son varisi mirasını başka bir aileye devrederken bir şart koymuş, “Eserler Floransa dışına çıkarılamaz” diye. İşte bu yüzden eserler hâlâ Floransa’da ve işte tam da bu yüzden Floransa’ya bu kadar turist geliyor.
Bir kez daha görüyorum, yüksek tavan en küçük mekanlara bile müthiş bir ferahlık hissi veriyor. İtalyanlar, bizdeki gibi daha çok kat çıkmak için tavanları 2.80’e düşürmeyi tercih etmiyor.
Sokakta müziyenler hiç durmadan çalıyor ama bizdekinden farkı klasik eserleri çalıyorlar ve kabul etmek lazım, bizdeki sokak müzisyenlerinden çok daha yetenekliler.
İşportacılar bir şeyler satmak için yanınızdan ayrılmıyor, kimseye rahat vermiyor. Bizim Ortaköy’de “Buraya buyrun” diyen kafe-restoran çalışanlarından yok bir farkları.
Restoranlarda bizdeki gibi mühim olan ambiyans değil, aksine ambiyansı kimsenin önemsediği yok, burada önemli olan yemekler. Sofistike yemekler değil, ‘comfort food’ ön planda.
Il Pizzaiuolo’da bir burrata geliyor önünüze, bundan sonra bırakın burrata’yı, bizde en iyi İtalyan restoranlarında bile mozzarellaya mozzarella demek mümkün değil. Tabii Delicatessen’in yeri ayrı, mozzarella ve sumaklı domates salatasının İstanbul’da kesinlikle üstüne yok.
Şehrin en meşhur restoranlarından Cibreo’da mönü yok. Bir görevli gelip masanıza oturuyor, günün yemeklerini uzun uzun anlatıyor, hem tatlı tatlı, hem de öğretmen edasıyla. Bizde bunu yapmaya kalksalar müşteriler kesin arıza çıkarır.
Burada en iyi restoranlarda bile hâlâ alüminyumda yemek pişiriyorlar, “Ama sağlığa zararlı” deyip de “Bizde içi kağıt, dışı alüminyum olan pişirme ürünleri var” diye anlatınca şaşırıyorlar.
İtalyan erkekleri son derece flörtöz, yaşları ilerledikçe flörtözlük dereceleri de artıyor. İltifat ediyorlar herkese ama nerede duracaklarını da biliyorlar. Bizdeki gibi suyunu çıkarmıyorlar.
Floransa’nın meşhur köprüsü Porto Vecchio, Kapalıçarşı’nın kötü hali gibi. Kuyumcular ve işportacılardaki ürünler bizdekilerin yanında solda sıfır kalıyor.
İtalyanlar bizim gibi giyinmeye kuşanmaya, gösterişe meraklı ama bizden daha süslü ve zevkli oldukları kesin. Sokakta oturup geleni geçeni izlemek bile eğlenceli.
Alışveriş çılgınlığı burada da yaşanıyor. Kredi kartlarına 12’ye bölme fırsatı olmamasına rağmen. Neyse ki buradaki sonsuz ürün başınızı döndürüyor, alışveriş yapmadan da alışverişe doyuyorsunuz.