The Marmara otellerinin ve Vinkara şaraplarının ortağı Ardıç Gürsel ile şarapçılığı konuştuk. Bakınız asıl sorun başlıktaki cümleyle bile özetlenebiliyor
THY uçaklarında şarap istediğinizde ilk duyduğunuz soru bu. Hangi şarap olduğunun, üzümünün vs. hiçbir önemi yok. Milliyetçiliğimizle bu kadar övünmemize rağmen, şimdiye kadar kimsenin bu soruya
Ardıç Gürsel ne istiyor?
Geçen gün "Fransız mı, Türk mü?" sorusuna inatla "Türk" diye cevap verdiğini söyleyen biriyle tanıştım. Ardıç Gürsel, The Marmara otellerinin ve aynı zamanda Vinkara şaraplarının ortağı. Ailesi Kalecik’te bir araziye sahipmiş, burada bir bağ ekilmiş, ama son üç senedir kendileri ilgilenmeye başlamışlar. "Yılda kaç şişe yapıyorsunuz?" diye soruyorum. "1 milyon" diyor Ardıç Gürsel. Şaşırıyorum. Bu kadar yeni bir marka için büyük bir rakam.
Vinkara’da özellikle yerli üzümleri öne çıkarmak istiyor. Hedefi yerli üzümleri yurtdışında tanıtmak. Bunun için de ABD’de çalışmalara başlamış bile.
Ardıç Gürsel şarapla ilgilenenlerden farklı, öyle şarabı koklayıp dakikalarca konuşanları komik buluyor. O, "Beğeniyorsanız, her şarap güzeldir" deyip çıkıveriyor işin içinden. Bir de şarabı Türk kahvesine benzetiyor. Aynı bölgedeki üzümlerden farklı kalitede şarap çıkabileceğini söylüyor. "Türk kahvesi gibi önemli olan nasıl yapıldığı" diyor.
Bu arada çevir aç kapaklara da geçmeyi planlıyor çok yakında. Bunun yıllandırılmayacak şaraplarda büyük kolaylık olduğunu söylüyor. Üstelik mantarın bozulması riski de ortadan kalkıyor.
‘The Marmara’da Vinkara da diğer şaraplar da olacak’
Türkiye’de restoranlarda yapılan anlaşmalardan şikayetçi. "Bir markayı satıyorsa, diğer markayı satmıyor" diyor. "Biz The Marmara"larda Vinkara da satıyoruz, diğer şarapları da. Böyle olması gerek. Bana soruyorlar, neden diğer markaları da satıyorsun diye. Diğer şarapçıların böyle otelleri olsa başka marka satmazlar diyorlar. Bu hataya biz düşmeyeceğiz diyorum."
Vinkara ekibine göre, pazar hep birlikte güçlenmeli. Bu yüzden ithal şarapların da artmasından memnunlar. Şimdi, 2011 itibariyle Vinkara’nın yurtdışına açılmasını bekliyorlar. Heyecanlılar.
Bird kalıcı olur mu?
Açılalı daha çok kısa süre oldu, ama Bird şimdiden çok popüler. Yer bulmakta zorlanıyorsunuz. Bunun nedeni daha çok ilgi çekmek için doluyuz demeleri değil tabii. Küçük bir mekan, az masa var. O yüzden yemeğe yer bulmak kolay olmuyor.
Perşembe gecesi Bird’ün kalabalığı sokağa taşmış durumdaydı. Şişhane’de Pera Palas’ın karşı sırasında. İçerisi tıklım tıklım. Bir masada Turkcell CEO’su Süreyya Ciliv ve Vedat Alaton, bir masada Can Ateş-Selin Ortaçlı, Sinem Güven vs... Hep tanıdık isimler. Herkes sözleşmiş gibi burada buluşmuş.
İlginç bir mönüsü var
Mönü ilk bakışta ürkütüyor. Steak tartarın altında çiğ börek görünce başka bir yerde olsam koşarak kaçarım. Ama Bird’ün sahipleri Aliye Turagay ve eşi Joost Rooijmans’ın daha önce 8 İstanbul’daki yemeklerine bayılan biri olarak buradaki yemeklere de mönüye de toleranslıyım.
Ortaya susamlı karidesten mini hamburgerlere bir sürü şey söylüyoruz. Sonra ana yemeklerin bir kısmını deniyoruz, körili etler, yengeç, ton steak... Altı kişiyiz, altımız da yeme içmeye meraklı ve zor beğenenlerdeniz. Ama herkes mutlu.
Bu arada müzik de çok iyi. 50’ler ve 60’lar çalıyor. Müzikleri Joost Rooijmans seçiyor. Aliye Turagay da işinin başında, bazen servis yapıyor, bazen sohbet ediyor. Sıcak bir ortam var burada. Açılır açılmaz ünlü oldu diye ipini koparan gelmiş değil. Sezonluk olmayacağı belli. Bir an önce rezervasyon yaptırmaya bakın.