Biri artık gerçeği söylemeli. Körler sağırlar birbirini ağırlar dönemi artık bitmeli. Genç moda tasarımcılarımızı en başından beri destekliyoruz. Galatamoda’yı ilk gününden beri takip ediyorum. Ama ilk günle bugün arasında hiçbir ilerleme göremiyorum. Aynı tasarımlar ısıtılıp ısıtılıp önümüze getiriliyor, TV dizileriyle gelen şöhret sonucu fiyatlar giderek yükseliyor, esinlenmelerin dozu kaçıyor.
Bütün bunlara rağmen hala içimde bir ümitle her açılan Galatamoda’ya koşuyorum. Galatamoda geçen hafta sonu Bebek Şenliği’ndeydi. Tam bir hayal kırıklığıydı. Neden mi? Çünkü umut vadeden genç moda tasarımcılarımız kendilerini tekrarlıyor. Başta tarzına bayıldığım Zeynep Tosun’un elbiseleri hep aynı. Yine çok sevdiğim Aida Pekin’in takıları da yıllardır değişmiyor. Sadece Zeynep Tosun ya da Aida Pekin için geçerli değil söylediklerim. Bazı tasarımlarını çok beğendiğim Özgür Masur bile Issey Miyake’nin Pleats Please’ini andıran kıyafetleriyle hayalkırıklığı yaşatıyor.
Genç moda tasarımcılarımızın çoğu bir şeyi tutturduk diye aynı şeyle devam etmeye çalışıyor. Biraz da nasılsa kimse fark etmez havasındalar ama artık herkes bütün yenilikleri takip ediyor ve aslında her şeyin farkında.
Galatamoda tezgahlarında bir yenilik, bir farklılık bulmak mümkün değil. Hadi belki Galatamoda için özenli seçimler yapılmadı. Elde ne varsa tezgaha kondu diyelim. O zaman da fiyatlar çok yüksek. Neye elimi atsam 300 TL’den başlıyor. Hani Galatamoda’nın amacı genç tasarımcıları halka açmaktı?
Galatamoda’da en çok ilgimi çeken tasarımcı kim?
Galatamoda’da en çok ilgimi çeken Çiğdem Akın’ın trikoları oldu. Kesinlikle farklı bir tarzı var. Üstelik o kadar sade ve temiz bir tarz ki aynı modeller yıllarca kullanılabilir.
Tabii bir de Galatamoda’yı gezerken sahnede sound check yapan Soaked ve solisti Balamir Nazlıca’nın şovu çok başarılıydı. Bu arada Bebek Şenliği’nde bir kez daha gördük, memlekette herkes takı tasarımcısı olmuş. Takı yapmayanı dövüyorlar. İçlerinde çok başarılı olanlar da var. Hatta bazıları Galatamoda’dakilerle kapışır.
Daha fazla konuyu dağıtmayalım. Galatamoda’ya hazırlıksız katılanların bir an önce silkelenmesi gerekiyor. Çünkü moda rehavet kaldırmıyor. Genç moda tasarımcılarımıza tahammülümüz giderek azalıyor. Böyle giderse hepimiz tasarımdan soğuyacağız.
Galata’da alışverişe çıktım
Galatamoda’daki hayal kırıklığı sadece bu etkinliğe mahsus mu? İşte bu sorunun cevabını bulmak için önceki gün ne sıcak nem dinledim ne de Vuvuzela’dan ve bir o kadar sinir bozucu olan dadı sayıklamalarından şişen başımı. Bütün günümü Galata’daki küçük butikleri gezmeye ayırdım.
Önce Kuledibi’nde Galip Dede Caddesi’ndeki Laundromat’a girdim. Laundromat Öykü Thurston ve Yasemin Özeri’nin farklı odalarda farklı tasarımcıların ürünlerini sattığı bir mağaza. Evet, Yasemin Özeri’nin tişörtleri gerçekten güzel. Ama mağazanın geri kalanında çok parlak bir şey yok.
Serdar-ı Ekrem’de neler oluyor?
Sonra istikamet bütün butiklerin dizildiği Serdar-ı Ekrem Caddesi. Bahar Korçan’ın mağazasıyla başlıyor. Galatamoda’da gördüklerim ve daha fazlası burada var.
Sonra yandaki Gizia’ya giriyorum. Bu mağaza ne semte ne civardaki diğer butiklere hiç uymamış. Bol leopar deseni ve pırıltıyla bir Süreyya Yalçın havası var. Neden burada mağaza açtıklarını anlamak mümkün değil.
Sonra tasarım ofisi Lunapark’ı geçip Building’e giriyorum. Building’de Zeynep Tosun’dan Deniz Tuzcuoğlu’na farklı tasarımcıların işleri var. Farklı bir şey ne yazık ki göremiyorum. Hemen yandaki Mavra’da bir şeyler içiliyor. Sonra sırada Şimay Bülbül’ün mağazası var. Mağaza güzel ama içerisi kışlıklarla dolu. Sanki daha yaz sezonunu açmamışlar gibi. Tam karşıdaki Aida Pekin mağazasında da daha önce görmediğimiz bir şey yok. Aynı sırada ileride yer alan Liliput’un dekoru ne kadar güzel olsa da kıyafetleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Sokağın sonundaysa yeni açılan Atelier 55 var. Ne yazık ki pazartesi günleri kapalıymış. O yüzden gezemiyorum. Ama Türkiye’de ilk defa satılıyor denilen bazı markaların daha önce Beymen’de satıldığını hatırlatmakta fayda var.
Marka olmak dükkan açıp, etiket basmaktan ibaret değil. Marka olmak için rehavete kapılmadan sürekli tırmalamak gerekiyor. Tabii iyi bir pazarlama planı da. Bizim moda tasarımcıların önünde daha çok yol var. Bunları düşünerek Galatasaray’a, Yeniçarşı Caddesi’ne geliyorum. Deniz Berdan’ın ayakkabılarını aldığı Lazy’yi ve yanındaki özel sipariş elbiseler yapan atölyeyi geziyorum. Günün sonunda beni ancak Cezayir’in serin bahçesine yayılmak paklar.