iPad’i kaydettirmek gerekiyor mu, gerekmiyor mu? Ben başta gerek yok zannediyordum. Meğer varmış. Mikro sim kartı takınca iPad de kaydedilmesi gerekenler arasına girmiş. Dün Turkcell mağazalarından birine gittim. iPad’in IMEI numarası ve pasaportunuzda son bir ay içinde basılmış bir giriş damgası olması yeterli.
Kendimden son derece emin bir şekilde pasaportumu görevliye uzattım. Pasaportu hallaç pamuğuna çevirdikten sonra “Son bir ay içinde giriş yapmamışsınız.” demez mi? Nasıl olur? 20 gün önce Londra’dan döndüm. Hatta giriş çıkış yaptığım günleri de söyledim. Sonunda bütün damgaları taradıktan sonra çıkış damgasını bulduk. Ama giriş damgası basılmamış. Yani pasaportuma göre ben hala yurtdışında gözüküyorum. “İyi de, çıkışım gözüküyor, şimdi de burada olduğuma göre giriş de yapmışım. Artık kaydedebilir miyiz?” dedim. Aldığım cevap kısa ve net: ‘Mümkün değil.’ Ben söylenmeye devam ederken Turkcell görevlisi durumu son derece normal karşıladı. “Çok oluyor böyle. Özellikle kadınlara giriş çıkış damgası çoğu zaman basılmıyor, nasılsa askerlik problemi yok diye. Hem pasaportta da boşuna yer kaplamıyor.”
“En iyisi bir giriş çıkış daha yapın!”
Ben hala sinir içindeyim, iPad her an kapanabilir. ‘Atatürk Havalimanı’ndan giriş yapmış, pasaport kontrolde sıramı beklemiş, memura pasaportumu vermiş biri olarak nasıl oluyor da giriş damgası basılmamış, anlamak mümkün değil.’ diye homurdanıyorum.
Turkcell’deki görevli son derece sakin bir şekilde “Emniyet Müdürlüğü’ne gidip dilekçe verin ya da daha da kolayı bir giriş çıkış yapın” gibi önerilerde bulunuyor. Bir bu eksikti!
Bahşiş ve dayak
Geçen hafta Kuruçeşme hattında sevimsiz şeyler de oldu. Önce Kuruçeşme Arena’da tribündeki yerimize geçerken biletimize bakıp bize sözde yardımcı olan genç kız birden “Bahşiş sistemiyle çalışıyoruz” diyor. O kadar ısrarlı ki parayı almadan dibimizden ayrılmayacağı belli. E, ne yapıyoruz? Tabii ki istemeden de olsa ‘bahşiş’ veriyoruz.
Bir diğer sinir bozucu olaya da konser çıkışı Kuruçeşme’de yürürken şahit oluyoruz. Sortie’nin önünde yanında kız arkadaşı olan, sarhoş genç bir adam bodyguard’larla atışıyor. Galiba içeri almıyorlar, o da bodyguard’a “Senin adın ne?” gibi klasik bir soru soruyor. Başka bir taşkınlık yapmadan bir anda iki bodyguard adama sevgilisinin çığlıkları arasında vuruyor. Olay nasıl başladı, neden bu hale geldi bilmiyorum. Ama ne olursa olsun Sortie’nin ya da başka bir mekanın bodyguard’larının kimseyi dövmeye hakkı yok. Hızlı adımlarla olay yerinden uzaklaşıyoruz. Böyle bir manzaradan sonra Sortie’ye neden bütün yaz boyunca sadece bir kere gitmiş olduğumu daha da iyi anlıyorum. Bir daha gider miyim? Hiç sanmam.
Sıcaklarla boğuşanlara serin öneriler
Finlandiya’daki sauna yarışmasıyla kalmadı bir farkımız. Hepimiz sıcak ve nemden bunaldık. Sosyal hayatımız havalar nedeniyle sekteye uğramış durumda. Herkes kendini eve kapatmış, zorunlu olmadıkça dışarı çıkmıyor.
Neyse ki şehrin her yanını alışveriş merkezlerinin istila etmiş olmasının da bazı faydaları var. Böyle sıcak günlerde kendinizi bol klimalı bir alışveriş merkezine atın. Ya da her daim esen Kanyon’da açık havada zaman geçirin. Görmek isteyip de ertelediğiniz filmleri izlemek için buz gibi sinema salonlarına koşun. Sergi gezecekseniz önce telefon edip havalandırma konusunda bilgi alın. ‘Body Worlds’e gidenler ‘Aman sakın bu sıcakta gitmeyin, nasılsa daha Aralık’a kadar devam edecek.’ diyor. Sakıp Sabancı Müzesi ya da İstanbul Modern hem havalandırma hem de konum itibariyle serin programlar listesinin başında geliyor. Tabii bu arada dikkat edin klimadan hastalananlardan olmayın.