Londra’dan Dalaman’a uçtum, Göcek’ten Simi’ye geçtim. Simi’de eğlenmek isteyenlerin adresi belli, Manos. Türkler ona bayılıyor, o da bize. İşte Manos’ta tabakların kırıldığı geceden geriye kalanlar
Londra’dan Easyjet’le sabahın köründe kendimi Dalaman’a attım. Easyjet’te koltuk numaranız yok. Önce gelen istediği yere oturuyor. Yiyecek, içecek, bagaj paralı. Hatta tuvaletin de paralı olabileceği konuşuluyor. Ama yine de Londra’dan hem Gatwick hem de Stansted’ten aynı saatlerde Dalaman’a uçak olması ve uçakların da dolu olması turizm açısından sevindirici.
Dalaman’a inip Göcek’e geçiyorum. Göcek’te program belli, önce Swissotel’in plajında yemek, sonra da koylara açılma. Koylarda tek tük salaş balıkçılar var. Yemekler kötü, fiyatlar pahalı, etraf pis, hatta daha sezon yeni açılmasına rağmen şöyle tertemiz bir deniz de ne yazık ki yok. Göcek’ten uzaklaşınca arada Bozburun’daki Orfoz ya da Ekincik My Marina gibi istisnalar da var ama.
Simi’ye gelenin adresi belli
Sabah Simi’ye doğru yola çıkıyoruz. Yunan adalarından tek görmediğim Simi kalmış. Hiç ümitli değilim. ‘Bizim koylar dururken ne işimiz var Simi’de?’ diye söyleniyorum. Ama Simi ufukta gözükünce bütün hislerim değişiyor. Çünkü Simi Yunan adalarından çok Positano’ya benziyor. Kendinizi bir İtalyan kasabasında gibi hissediyorsunuz. Pastel renklerin uyumu, binaların şirinliği inanılmaz. Minicik bir ada. Sahil şeridinde yürüdüğünüz yer en fazla Ship Ahoy- Maça Kızı arası kadar. Yanyana dizilmiş dükkanlarda en çok Panama şapkaları satılıyor. Bir de arka sokaklarda bu minik adaya göre epey havalı iki butik var. Bunlarda American Vintage bile satılıyor. İçki satan marketlerde Yeni Rakı ve Efe Rakı başrolde. Mey İçki’nin CEO’su Galip Yorgancıoğlu söylemişti, yerli rakılar iki senedir Yunanistan’da satılıyormuş. Şaşırtıcı ama uzonun yanında rakı da epey rağbet görüyor. Aslında Simi’ye gelen Türk turistleri düşününce belki çok da şaşırmamak lazım.
Simi’ye gelen her Türk’ün yeri belli, Manos. Daha sezon açılmadığı için Manos’ta üç masa var, üçünde de Türkler oturuyor. Kimse birbirini tanımıyor, ama tabii orada ister istemez tanışılıyor.
Manos, elinde shot bardaklarıyla geliyor. Sıkıysa içme. Deniz kestanesi shot olduğunu öğrenince içip içmemekte kararsız kalıyorum. ‘Öyle tadına bakmayacaksın hemen dikeceksin’ diyor Manos. Deniz içmiş gibi oluyorsunuz. Sonra da diğer spesiyalitelerini getiriyor. Kabuklarıyla yenen minik karideslerden minik gümüş balıklarına cips gibi başladınız mı bitene kadar duramadığınız şeyler bunlar. Tabii balık ve mezelerin yanında rakı içiliyor. Zaten Manos hemen ‘Hangi rakı?’ diye soruyor. Öyle uzo falan vermeye çalışmıyor.
Simi’nin yıldızı Manos
Manos’un tanımadığı Türk yok. Duvarlarda Ertuğrul Özkök’ten Sezen Aksu’ya, Kenan Doğulu’dan Mustafa Koç’a birçok ismin fotoğrafı asılı. Tabii sadece Türkler değil, yabancı ünlüler de var. Örneğin Sarah Jessica Parker’ın bile Manos’la yanak yanağa çekilmiş fotoğrafını görüyorsunuz.
Manos’un yemeklerden çok eğlencesi meşhur. Bir Tarkan şarkısı patlatıyor, ardından Of Aman Nalan ve en çok da Yalın çalıyor. Bu arada Mannos aynı Tarkan gibi dansediyor. Bir yandan da tabakları kırıyor. Kalkarken ‘Şu köşedeki barda buluşalım, dükkanı kapatıp geleyim’ diyor. Manos gibi eğlenceli bir karakter her yere lazım. Ama Simi’de eğlence değil de iyi bir Fransız lokantası ayarında yemek istiyorsanız, o zaman sahibi Frankfurtlu olan Milopetra doğru adres.
Akın Öngör’den geliyor: Gülpembe
Geçen akşam Topaz’da bir doğum günü yemeğindeydim. Topaz’ın sahibi Kaya Demirer’le karşılaştım. Bana hemen bir kadeh roze şarap uzattı, ‘Bakalım beğenecek misin?’ dedi. Rozeye asla hayır demem. Hemen tadına baktım. Son derece hafif, içimi kolay, her yemekle uyum sağlayabilir. Tadı tanıdık gelmeyince Kaya’ya sordum. ‘Akın Öngör’ün yeni şarabı Gülpembe. Daha bugün getirdi. İlk sen deniyorsun.’ dedi. Ben Gülpembe’yi beğendim. Zaten adını da Akın Öngör’den ilk duyduğumdan beri seviyorum. Gülpembe rozeye yakışmış. Bu arada şarabın isim annesini de söyleyeyim, Akın Öngör’ün eşi Gülin Hanım.