Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hafta sonu Dalaman uçağına atladık, Göcek’e gittik. THY yurtiçi uçak biletlerinin bu yaz neden bu kadar pahalı olduğunu konuşuyoruz. ABD’ye uçmak ile Bodrum’a, Dalaman’a uçmak arasında inanın fiyat olarak artık ciddi bir fark yok. Biri 10 saatlik, biri 1 saatlik uçuş...
Uçakta tahmin ettiğiniz gibi yerli ve yabancı, son derece krema bir tabaka var. İnişte havaalanında bir tuvalet sırası var, inanamıyorsunuz. Kadınlar tuvaletinde üç bölme yer alıyor. İkisinin kapıları açık ama kimse girmiyor. Neden mi? Neden olacak, alaturka tuvalet olduğu için. Üçüncünün de kapısı uzun süre kapalı kalıyor. Alaturka olup olmadığı konusunda o yüzden bir fikrim yok.
Etrafınızdaki insanlara bakınca ve tabii Dalaman ve civarının şahane doğasını düşününce üzülüyorsunuz. Dünyanın en güzel yerlerinden birindesiniz ama gelin görün ki elinizi musluğun altına sokunca otomatikman su akan lavaboların yanında hâlâ alaturka tuvalet var. Bir de çok komik son model bir sifon sistemi yapmışlar alaturka tuvalete. Her şeyle bu kadar uğraşıp da oraya iki klozet takmak nasıl kimsenin aklına gelmemiş anlamak mümkün değil. Bu tabii ki imkânsızlıktan değil. Dünyaya Türkiye’yi

Göcek’te neler oluyor
tanıtan çok küçük ama önemli bir yerin havaalanında uçak körüğe yaklaşabiliyor ama tuvalette klozet yok.
Şahane koylar, lüks marinalar, milyonlarca euroluk tekneler var havaalanının çok yakınında. Forbes’un dünyanın en zenginleri listelerine girmiş isimler buraya tatile geliyor. Teknoloji almış başını yürümüş. Yine de basit bir klozet buraya fazla görülmüş. İşte o yüzden de uzun bir tuvalet sırası ve sonra beklemeden pes eden bir kalabalık...

İlk durak: Swissôtel
Havaalanından Swissôtel Göcek’e gidene kadar tuvaletler hakkında söyleniyorum. Çok uzun zamandır merak ettiğim ama bir türlü gidemediğim Swissôtel’e sonunda geliyoruz. İki katlı minik bloklardan oluşan çok şirin bir otel. Ortada kocaman havuz, hamaklar, masa tenisi... Denize gitmek isterseniz sizi golf arabalarıyla otelin özel plajına götürüyorlar. Plaj Mallorca’daki meşhur Puro Beach gibi. Bir yanda iskeleler, bir yanda çok şık bir restoran...
Swissôtel’den balıkçı Can’a yürürken esnaf bizi uyarıyor, “Can ve Özcan ayrıldı, artık Özcan daha iyi” diye. Dinlemiyoruz ve tabii pişman oluyoruz. Dönüşte meydanda düzenlenen köy düğününe bayılıyoruz. Herkes eğleniyor, biz meydandan ayrılırken “Haydi arkadaşlar kolbastıya” diye bir anons geliyor. Kolbastı Göcek’te de moda anlaşılan.
Ertesi sabah Swissôtel’in plajına gidiyoruz. Sonra içinde aradığınız her şeyi bulabileceğiniz marinadaki süper ötesi marketten alışveriş yapıyoruz. Ne demişler, en iyi tekne arkadaşının teknesi. Biz de öyle diyoruz ve tekneye biniyoruz.
İşte o andan itibaren yaz resmen başlıyor. En sakin koyları dolaşıyoruz. Dibi gözüken denizde yüzüyoruz. Gündüz küçük balıkları ellerimizle besliyoruz. Akşam salaş balıkçılarda yemek yiyoruz. Bazılarında yemekler yenilebilir değil ama yine de mutluyuz ve huzurluyuz ya hiç şikâyet etmiyoruz. Teknede çok güzel zaman geçiriyoruz. Üç çiftiz, herkes birbiriyle çok uyumlu. 

Her uçuş ayrı macera
Dönüşte 19.30 uçağına biniyoruz. Uçağın içinde 1 saat bekletildikten sonra kaptan gecikme anonsu yapıyor. Bu sırada isyan çıkıyor. İlk tepki “Kimi bekliyoruz, hangi bakanı?” şeklinde oluyor ki beni en çok bu şaşırtıyor. Çok şükür şimdiye kadar böyle bir tecrübem olmadı, uçağın önemli biri için bekletildiğini görmedim. Herkesin hep bir ağızdan böyle söylemesinden başkalarının bu konuda tecrübeli olduğunu görüyorum.
Sonra kimsenin beklenmediği anlaşılınca “Kesin teknik arıza” diye söylentiler başlıyor. Hemen ardından da “Bomba ihbarı var” diyenler başlıyor seslerini yükseltmeye. Bu sefer uçaktan inmek isteyenler oluyor. Hostesler “Kaptan bir açıklama yapacak” demekten başka bir şey demiyor ve hatta zorlandıkça içeriye kaçıyor. Kriz yönetimi konusunda pek de başarılı olduğumuz söylenemez.
Derken kaptan bir açıklama daha yapıyor. İki ekstra bagaj yanlışlıkla uçağa yüklenmiş, herkesten uçaktan inip bavullarını tekrar göstermesi isteniyor. Bu arada bavulu olan olmayan herkes uçaktan iniyor, biraz hava alıyor. Sonra iki saate yakın bir gecikmeyle İstanbul’a geliniyor. Bu gecikmenin tek iyi yanı yanımda oturan ünlü plastik cerrah Dr. Nuri Soysal ile tanışmam oluyor.