Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Güney Afrika gezisi devam ediyor. Lion Park’ta aslanları severek güne başlıyoruz, Dünya Kupası maçında vuvuzelalarla finali yapıyoruz. Peki ama ilk izlenim doğru çıkıyor mu?

Johannesburg’daki ilk sabahımıza Lion Park’ta başlıyoruz. Güney Afrika’ya kadar gelip de safari yapamadan dönecek halimiz yok. Ama ne yazık ki Kruger Park’a gidecek zaman da yok. Mini bir safariyle kendimizi avutacağız.
Lion Park’ta önce yavruları seviyoruz. Yavru dediğime bakmayın, o kadar da küçük değiller. Ama çok tatlılar. Zürafaları beslemek de serbest.
Sonra safari arabalarına binip onları doğal ortamlarında ziyaret ediyoruz. Fark ettim ki, aslında onlarla aynı aileden olabilirmişim. Çünkü aslanlar ve kaplanlar günde 18-20 saat uyuyormuş. Zaten arabayla burunlarının dibine kadar gittiğinizde bile yerlerinden kımıldamıyorlar. Ama arabadan inerseniz sizi parçalayacakları garanti, en azından bakıcıları öyle söylüyor.
Günlerce safari yapıp da bir aslan göremeden dönenler bile oluyor. Biz şanslıyız, canlı bir şova da tanık oluyoruz. Aslanların çiftleşmesi aslında aramızda çok fark olmadığını da bir kez daha gösteriyor. National Geographic izler gibi ağzımız açık izliyoruz.
En iyi restoran buysa, gerisini almayayım!
Lion Park’tan sonra Johannesburg’un en iyi Afrika restoranlarından olduğu iddia edilen Moya’ya yemeğe gidiyoruz. Moya, Melrose Arch’ta meydanda, bizim otelin tam karşısında. Ortaköy meydanındaki yerlere benziyor. Yemekler fena değil, ama servis rezil. Yemek yemek 2-3 saatimizi alıyor. Bu arada bir Meksika kanalı Azteca TV’den geliyorlar. Bana ‘Ronaldo mu, Kaka mı?’ diye

Haberin Devamı
Güney Afrika maceraları - 2
soruyorlar. Hiç düşünmeden Ronaldo diyorum, nedenini ben de bilmiyorum. Ağzımdan öyle çıktı işte.

Vuvuzela çalmak kolay değil
Sırada vuvuzela alışverişi var. Bir kez daha görüyorum ki, vuvuzela denen şey öyle her babayiğidin harcı değil. Çalmak için çok nefes gerekiyor. Hüsnü Şenlendirici’nin ‘Vuvuzelayla melodi çalınmaz’ dediğine bakmayın. Burada yerli çocuklar bile uyduruk vuvuzelalarla neler neler çalıyor.

Locada İspanya galibiyeti
Akşam maça gitmek için erkenden yola çıkıyoruz. Bu kadar kalabalığa rağmen maça giriş çıkış son derece düzenli. Dünya Kupası’nın sponsoru Emirates’in locasına kuruluyoruz. Önemli maçlardan birine tanıklık edeceğiz, İspanya-Şili maçı için. Nedense Şili’yi tutuyorum, herkes İspanya’yı tutuyor ya! Maç heyecanlı ama etraf da en az maç kadar heyecanlı. Sağa sola bakarken 90 dakika nasıl geçiyor anlamıyorum.
Statta olunca biz de havaya girip vuvuzela çalmaya çalışıyoruz. Kolay olmuyor. Ben bir kez başarılı oluyorum. Sonra nefesim kesiliyor.
Hani Soweto’da beyazlar gezemezdi?
Maçtan sonra otele dönüp erkenden yatıyoruz. Yarın sabah erkenden Soweto’ya gidilecek. Soweto, madenlerin olduğu, beyazların hiç yaşamadığı bir varoş mahallesi. Gerçi artık burada da lüks evlerin olduğu bir bölümde yeni zenginlerinin evleri var.
En fakir bölge Motsoaledi’ye geldiğimizde rehberimiz bizi arabadan indiriyor. ‘Haydi buradaki evleri dolaşacağız’ diye devam ediyor. Burada yaşayanları maymun yerine koyar durumuna düşmekten utanıyoruz. Rehber ‘onlar alışık’ türünden bir tepki veriyor. Bu arada bizi tembihliyor, ‘çocuklarla konuşun ama sakın onlara para vermeyin’. Evlerden birinin içine giriyoruz. Ev sahibi sırtında bebeğiyle gayet doğal bir şekilde “Haydi fotoğraf çekin, bakın 4 kişi bir yatakta yatıyoruz” diyor. Artık iş turizme dökülmüş.
Arabaya binince “Bize burayı niye gezdirdiniz?” diye soruyoruz. “Yaşadığımız zorlukları görün istedik” diyorlar. Sonra da rehberimiz ekliyor, “Johannesburg güvenli değil diyorlar, bakın en fakir mahallede dolaştınız, kimse de sizi soymaya falan kalkmadı.”
Biz gene de sefalet içinde yaşayan insanların evlerini müze gezer gibi gezmeyi anlamsız buluyoruz. Ama yerliler Dünya Kupası nedeniyle çok mutlu ve umutlu.
Güney Afrika gezimiz boyunca güvenlikle ilgili şikayetimiz olmuyor. Gerçi bunu Dünya Kupası nedeniyle çok sivil polis olmasına da bağlıyorlar ama ne olursa olsun ben bir daha Güney Afrika’ya gitmeye korkmam. Daha sırada Cape Town var.



Bravo Hakan!
Hakan Yıldırım ‘Andam’ ödülünü kazandı. Fransız Kültür Bakanlığı’nın en iyi tasarımcıları desteklemek amacıyla verdiği 220 bin Euro’luk bir ödül bu. Balenciaga’nın eski tasarımcısı Bouchra Jarrar’dan Mugler’in eski tasarımcısı Alexandre Vauthier’ye birçok önemli isim adaylar arasındaydı. Ama ödülü kazanan Hakan Yıldırım oldu. Londra Moda Haftası’ndaki başarısından belliydi, devamının geleceği. Şimdi Hakan Yıldırım Paris Moda Haftası’nın resmi takviminde yer alacak bir defile yapacak. Heyecanla bekliyoruz.