Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

THY Genel Müdürü Temel Kotil’in Hac dönüşü kahverengi çoraplarının üstüne geçirdiği bej terlikleriyle Atatürk Havalimanı VIP salonunda çekilen fotoğrafını gördünüz mü? Ne AB’si, ne medeniyeti? En önemli kurumlarımızın en üst düzey yöneticileri bile bunu yapıyorsa, eğitimsizler ne yapacak? Gerçi son zamanlarda çok örnek görüyoruz, Harvard’a da gidilse zihniyet aynı kalabiliyor.
Fotoğrafla ilgili internette yapılan yorumları okudum. Bir kısmı çok ayıplıyor Temel Kotil’i, bir kısmı “Ayaklar baş olursa olacağı budur” diyor, bir kısmı kendi işyerine böyle gitse ne tepki alacağını soruyor, bir kısmı da “Ne var canım adam uçaktan inmiş, rahatına bakıyor” diyor. Beni en çok bunu normal karşılayanlar korkutuyor. Bu görüntü THY genel müdürünün değil de sıradan bir vatandaşın olsa yine aynı tepkiyi verirdim. 21. yüzyılda dünyanın en yıldızı parlayan metropollerinden birinde kamuya açık bir alanda böyle dolaşılır mı? Hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin en mühim havaalanında en mühim insanlara açılan VIP salonunda! Temel Kotil, dün “bir rahatsızlık nedeniyle terlik değil, açık ayakkabı giydiğini” açıklamış. Geçerli bir mazereti olabilir, ama çorap ve terlik seçimi olmamış.

Beline havlu takan Hac’a gidiyor
Daha geçen ay hacı adaylarını gördüm havaalanında. Eskiden özel beyaz bir kıyafetleri vardı. Şimdi beline havlu bağlayan erkekler kendilerini havaalanına atmış, cıbıl cıbıl dolaşıyorlar kış günü. Sonra da başkalarının kıyafetlerine laf ediyorlar. Beyazları uçaktan indikten sonra çekseler olmuyor. Herkesin gözüne sokacaklar Hac’a gittiklerini. Görüntü kirliliği yapıyorlar. Herkesin inancına saygımız var, ama bu inanç değil zihniyet meselesi. Zaten asıl sorun da bu!


Çamur atanlardan bıktık

Havaalanında terlik ve havlu skandalı



Bir gazetenin genel yayın yönetmeninin eşi bir dizi yazıyor, gazetenin yazarlarından biri de diziyi övüyor. Vay efendim böyle yalakalık olur muymuş? Yazar, “daha tutmayan” bir diziyi nasıl böyle yere göğe koyamazmış?
Böyle diyenlere önce ‘Canım Ailem’i izlemelerini öneriyorum. Uğur Yücel, Ozan Güven, Ezgi Mola, Şebnem Bozoklu gibi çok önemli oyunculardan oluşan bir kadrosu var. Bu oyuncuları bir araya getirecek bir proje bulmak kolay değil. İlk bölümünden itibaren izlediğim ‘Canım Ailem’ gayet iyi ilerliyor. Çok iddialı başlayıp da hayalkırıklığı yaratan dizilerden değil. Ama bizde bir âdet var. Yapılan iş ne kadar iyi olursa, işin başında ne kadar ünlü bir isim olursa o kadar çok taşlanıyor. Utanmasalar bir de Iraklı gazeteci gibi ayakkabıları fırlatacaklar.
Sırf kocası bir gazetenin yayın yönetmeni diye, bir senaristin yarattığı, çok önemli oyuncuların oynadığı bir TV dizisini boşuna karalamayalım.
Kocası iyi bir pozisyonda olan kadınlar hiçbir şey üretmesin, sadece evde mi otursun? Her yaptıkları işte aileme ne laf gelecek korkusu mu yaşasınlar?
Kimsenin bunu yapmaya hakkı yok, özellikle de ortada bu kadar iyi yapılmış bir iş varken.

‘RRRrrr’ı izleyen var mı?
Bkz. Cem Yılmaz da benzer bir karalama durumu yaşıyor. Tek başına milyonları güldürüyor, kimse bir şey diyemiyor. Ama ne zaman bir sinema filmi yapsa herkes “taklit” diye bağırıyor. Bu taklit olayını konuşanların, yazanların kaçı ‘RRRrrr’ filmini izledi, çok merak ediyorum. Bir magazin programında 2-3 görüntü görüp nasıl bu kadar yetenekli bir adama “hırsız” deyip yerin dibine batırıyorlar? Gerçekten anlamak mümkün değil.



25 yaş sendromu!
Havaalanında terlik ve havlu skandalı
“Hayatımla ilgili bir karar vermem gerektiğini hissediyorum. Bir adım, bir şey. Onun ne olduğunu bilmiyorum. 25 yaş paniği diyelim buna.” Bu sözler Tuba Büyüküstün’e ait. İlk duyduğumuzda herkes “30 olsun da görelim, daha 40 yaş sendromu var” dedi. 25 yaş gerçekten de panik yapmak için çok erken. Tuba’nın içi rahat olsun, panik yapacak yıllara daha çok var.
Genç TV yıldızları bu sendromu ne yazık ki hep yaşıyor. Bir TV dizisi sayesinde bir anda çok popüler oluyorlar, çok büyük paralar kazanıyorlar, bir anda yaşam standartları değişiyor, sonra da “dizi bitince ne olacağız?” paniği başlıyor. Ya unutulursam, ya para kazanamazsam, nasıl ödeyeceğim cipin taksitlerini gibi detaylar akıllarına takılıyor. 20’li yaşlarda bu stresi yaşamak hiç de kolay değil. Biraz “dışı seni, içi beni yakar” durumu oluyor galiba. O yüzden de 25 yaş paniği gelebiliyor işte. Oysa 25 yaşındayken benim hiç böyle endişelerim yoktu. Şimdi 30 geliyor, o ayrı...