Bizim modacılar New York ve Paris moda haftalarına katıldıklarını ballandıra ballandıra anlatıyor. Hatta daha da ileri gidip Cengiz Abazoğlu gibi “Keşke benim gibi onlarca tasarımcı olsa” diyenler de oluyor.
Birçoğumuz duyduklarımıza inanıyoruz. Ama bu numaraları yemeyen de artık çok. Moda haftalarının tarihine denk getirip, o şehirde bir salon tutmakla ve orada bir defile yapmakla moda haftasına ne yazık ki katılmış olunmuyor. Moda haftaları çok titiz çalışıyor. Öyle her isteyen ya da her para bastıran bu haftaların resmi programına giremiyor. Belli bir yere gelebilmiş olmak gerekiyor buralara katılabilmek için.
Tarih ve salon yeter mi?
Cengiz Abazoğlu bize hâlâ Paris Haute Couture Moda Haftası’na katıldığını anlatıyor. Tabii ben de isterim böyle bir haftaya bir Türk modacının katılabilmesini. Ama sadece istemekle olmuyor işte, bir şeyler yapabilmek de önemli. Aynı tarihlerde, resmi programa girmeden güzel bir salonda defile yapmak da pekala bir başlangıç sayılabilir. Ama katılmadığınız, isteseniz de katılamayacağınız bir etkinliğe katıldım diye ortalarda dolaşmaya ne gerek var?
Evet, belki birçok kişi etkileniyor. Ama kimse Karl Lagerfeld’in Chanel Couture’üyle Cengiz Abazoğlu’nu aynı kefeye koymuyor. Sadece yaratıcılıkta değil sorun. Haute Couture Moda Haftası için tasarımcının atölyesine de gidip inceleme yapıyorlar. Çalışma şartları bile bu haftaya kabul edilmekte önemli bir rol oynuyor. Çalışma şartlarını da tabii ki arkadaki finansal güç belirliyor. İşin iş kısmı, finans ve pazarlama da çok önemli. Yaratıcılıkta ise bu konulara hiç girmeyelim diyorum.
Diğerlerine büyük haksızlık
Bu sadece Cengiz Abazoğlu’na özel bir durum değil. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama hepsini tek tek yazıp da zaman kaybedeceğimize şu anda moda haftalarında bizi gerçekten temsil eden Türk isimlere gelelim.
New York Moda Haftası’na Atıl Kutoğlu, Turquality desteğiyle katılıyordu. Şimdi desteğin süresi bittiği için katılamıyor, ama süreyi uzatmak için prosedür devam ediyor. Paris’te Dice Kayek ve Hüseyin Çağlayan vardı. Dice Kayek de Turquality prosedürüne takıldı herhalde. Mart ayındaki moda haftasında bir tek Hüseyin Çağlayan vardı, Hussein Chalayan markasıyla. 30 Eylül’de başlayacak moda haftasında şimdilik hiç Türk tasarımcı yok, ama program henüz netleşmiş değil.
Dünkü röportajda Atıl Kutoğlu’na moda haftasına katıldım deyip de katılmamış olanları sordum. Aslında bu yanlış bilgilendirmeler onu çok rahatsız etse de kibarlığını bozmadı. Sadece “Aynı zamana denk getirip yapılan başka organizasyonlarla karıştırmamak gerek” dedi. Bir de düşünüp de söylemedikleri var.
Ben söyleyeyim, bu, moda haftalarına katılabilenlere büyük haksızlık. Artık “modacılarımız” yapmadıklarıyla değil, yaptıklarıyla övünsünler. Herkesin internetten gerçeklere ulaşabilme imkanı var. Kimseyi daha fazla salak yerine koymaya gerek yok!
Bağımlısı oldum
1- Apple TV: Bir arkadaşımızın evinde dadandık. Elimizde kumanda internetten bütün film ve dizileri satın alabiliyoruz. Bazılarının fiyatı 3.99 dolar, daha yenilerin ise 16.99’a kadar çıkıyor. Kiralama ya da satın alma seçenekleri var. Kiraladığınız filmi belli bir süre içinde izlemeniz gerekiyor. Satın aldığınız filmi istediğiniz zaman seyredebiliyorsunuz. HD versiyonunu satın almak daha pahalı. Kendinizi Blockbuster’a gitmiş gibi hissediyorsunuz. Önünüzde binlerce seçenek, hem de hiçbiri korsan değil. Apple TV küçücük ama muhteşem bir cihaz. Her eve lazım. Şu anda sadece Amerikan kredi kartıyla kullanabiliyorsunuz. Türkiye’ye ne zaman gelecek? Heyecanla bekliyorum.
2- Buzz: Ben kim, PlayStation kim? Saatlerce PS3 başından kalkmayan erkeklerle dalga geçe geçe onlara benzedim. Hafta sonu en büyük eğlence yeni oyunumuz Buzz’dı. Buzz bir bilgi yarışması. Trivial Pursuit gibi. Tarih, spor, film, yeme-içme, stil, teknoloji gibi birçok kategoride yarışabiliyorsunuz. Önce karakterinizi seçiyorsunuz. Karakterler çok eğlenceli, vampir de retro da olabiliyorsunuz. Kıyafetleri de kendiniz seçebiliyorsunuz. Hatta isterseniz karakterinize kendi çektiğiniz fotoğrafla yüzünüzü yerleştirebiliyorsunuz. Elinizde 4 renkli buzzerlar var. Doğru şıkkın rengine basıyorsunuz. Bazı bölümlerde hızlı basan daha çok puan kazanıyor, elden ele bombanın dolaştığı bölümde ise herkes bombanın başkasının elinde patlaması için mümkün olduğu kadar yavaş cevap veriyor. Kazanmak için bilgi kadar taktik de lazım. Çok eğlenceli. Tavsiye ederim.