Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yurt dışında herkes “İstanbul parlıyor” diyor. Biz, kadar iyimser bakamıyoruz. Ama yine de bu yıl ilk kez gerçekleşen İstanbul Tasarım Bienali gibi umut verici gelişmeler de yok değil

Son zamanlarda hosteslerle yarışacak kadar çok uçtum. Her seyahatte, alanında başarılı yabancılarla tanışma fırsatım oldu. Her seferinde konu ne olursa olsun, döndü dolaştı, İstanbul’a geldi. İstanbul’un parlamasından, İstanbul’un artık bir marka haline gelmesinden bahsediyordu herkes.
İşte böyle bir dönemde ilk kez İstanbul Tasarım Bienali’nin yapılması, son derece önemli. Bienalin küratörleri Emre Arolat ve Joseph Grima. Mekanlarsa, İstanbul Modern ve Kemeraltı Caddesi’nde 2007’den beri kapalı olan Galata Özel Rum İlköğretim Okulu. İstanbul Modern’deki serginin adı ‘Musibet’, diğer serginin adıysa ‘Adhokrasi’. Bienalin teması Deyan Sudjic’in önerisiyle ‘Kusurluluk’ (‘Imperfection’). ‘Böyle bir temanın içeriğini incelemek için İstanbul’dan daha iyi bir şehir olamaz. İstanbul kusursuzluktan çok uzak, buna karşın dünyadaki en enerji verici ve en hareketli şehirlerden birisi. “Bu şehrin kendine has özelliği, bu kusurluluğun doğurduğu belirsizlik ve geçicilik durumu” diyor Sudjic.

Bienal, Financial Times’da
Geçen hafta Financial Times gazetesi, bienale geniş yer ayırdı, Rin Simspson imzalı ‘A Bridge Over The Bosphorus’ başlıklı makaleyle. “İstanbul’un yaratıcı beyinleri doğuyla batıyı, eskiyle yeniyi harmanlıyor” dediler. İstanbul’un 4 imparatorluğa başkentlik yapmasından artık nasıl bir iş merkezi olduğuna kadar birçok ayrıntı verdiler. Bienalde tasarımın yanı sıra mimarinin de ön plana çıktığını anlattılar. Küratörlerden Joseph Grima, “Neden İstanbul?” sorusuna “İstanbul büyümeyle ve iyimserlikle birlikte büyük bir değişimden geçiyor” cevabını vermiş. Biz içinde yaşayanlarda her ne kadar onun bahsettiği iyimserlikten eser kalmasa da yine de dışarıya karşı böyle bir imaj vermek güzel. Yazar Simpson ise, İstanbul’daki gecekonduların ve çarpık kentleşmeyi de vurgulamış.

İstanbul Modern’de ‘Musibet’
Beni en çok etkileyen projelerden biri, ‘Musibet’ bölümünde yer alan Can Yalman imzalı bir sosyal tasarım deneyiydi. Farklı semtlerden insan manzaralarına yer verilmiş ve insanların tasarım bir objeye nasıl baktıklarını, nasıl yaklaştıklarını anlatıyor.
Yalman, FT’ye, Batı etkisinin Osmanlı’nın elçilerini dünyaya yolllamasıyla başladığını, bunun mimari, sanat ve edebiyatı etkilediğini anlatmış. Türk kültüründen nasıl etkilendiğini anlatırkense, “Masa aksesuarlarında Türklerin çay seremonisi ve kahve kültüründen, banyo seramikleri ve ürünleri için hamam kültüründen faydalanıyoruz. Beykoz, çeşm-i bülbül, Bizans gibi geleneksel cam tekniklerini şişe ve paket tasarımında kullanıyoruz. Selçukluların bronz ve bakır detaylarıysa her alandaki ürün tasarımında ilham kaynağı olabiliyor” diyor.
FT’deki yazıda Zeynep Fadıllıoğlu’nun Doğu-Batı sentezini nasıl kullandığından, Londra’da yaşayan Türk tasarımcı Özgün Başkeleş’in kökeninden nasıl etkilendiğine çarpıcı örnekler de var.
Bayramda İstanbul’daysanız, İstanbul Tasarım Bienali’ni mutlaka gezin. Küçük bir hatırlatma, bayramın sadece ilk günü sergiler kapalı. Bienal, 12 Aralık’a kadar devam edecek. Üşenmeyin, ertelemeyin, en yakın zamanda bienali gezin. Şimdiden iyi bayramlar!