Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İstanbul’da yaşayan yabancı gazeteciler “İstanbul 3020” diye dalga geçsinler, ben hâlâ 2024’ten umutluyum. Peki ya siz?

Daha sonuç açıklanmadan “Olimpiyatlar İstanbul’da” diyecek kadar emin değildim.
Arjantin ile Brezilya’yı karıştıracak kadar daha kafam karışmamıştı.
Sonrasında kazanamayınca “Yaşasın, kaybettik!” diye sevinecek hale gelmedim.
Kına stokundan bahsedecek kadar kendimi kaybetmedim.
“Sinirden evdeki Japon balığımı öldürdüm” diyecek kadar şuursuzlaşmadım.
“İstanbul değil, Olimpiyatlar kaybetti” diyecek kadar kıvamı kaçırmadım.
“Bu gidişle Japon restoranları kapanır” diyecek kadar da eğlenmedim.

“Biz almayalım, siz buyrun”
Evet, günlerdir takipteyiz. Biliyoruz, çok yakında artık metropoller birbirlerine Olimpiyatları ikram edecek. Her şey dört dörtlükmüş gibi görünen tanıtım filmleri yerine, “Biz almayalım, buyrun siz alın” konuşmaları yapılacak. Çünkü artık hiçbir ülke ekonomik olarak Olimpiyatları taşıyacak durumda değil. Olimpiyatların artısı kadar eksisi de oluyor. Onu da biliyorum. Ama yine de elimde değil, her şeye rağmen üzgünüm. Hayır, Eurovision’da olduğu gibi manasız bir üzüntü de değil bu. Olimpiyat ruhu başka bir şey. Öyle Eurovision’la falan kıyaslanamaz.
Bu yıl durum farklıydı. Madrid ekonomik krizden, Tokyo nükleer sızıntıdan kaybeder, nasılsa biz alırız zannedenler de vardı. Bazı konularda nedense kaybetmeye alışmış ve nasılsa bize vermezler psikolojisinde olanlar da...

Kazanan Monaco Prensi Albert
Ne Madrid, ne Tokyo, ne İstanbul... Hiçbiri Monaco Prensi Albert kadar iyi hazırlanmamıştı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi Üyesi Prens Albert işini son derece ciddiye almış, sorularını özenle sıralamıştı. İzleyicilerin seçme şansı olsa, Olimpiyatlar pekala bir avuçluk Monte Carlo’ya da gidebilirdi.
Evet, Prens Albert gibi biz de yıllardır hazırlanıyoruz. Olimpiyat Komitesi haldır haldır çalışıyor. Kabul etmek lazım, şimdiye kadar hiç bu kadar yaklaşmamıştık. Tamam ’60-36’ süper bir skor olmayabilir ama olsun bu kadar emekten sonra finale kalmak da bir şeydi.
Üstelik tanıtım filminde gördüğümüz Türkiye aslında tam da hayal ettiğimiz Türkiye’ydi. Evet, İstanbul’un altyapı sorunlarıyla Olimpiyatlar İstanbul’a gelse hayat bir süreliğine zorlaşırdı. Bir yerden bir yere gitmek mümkün olmazdı. Ama olsun, Olimpiyatlar için değerdi. Bir süre hep birlikte dişimizi sıkabilirdik. Zaten alışığız dişimizi sıkmaya.

Tek derdimiz Olimpiyatlar mı?
Peki bunca krizin arasında tek derdimiz Olimpiyatlar mıydı? Tabii ki hayır, ama olsun. Olimpiyatlar önemli bir fırsattı. Hayatımıza renk katacaktı. Hatta elemeler sırasında bile o heyecanı yaşadık. Özellikle de doping ve şikeyle ilgili sorulara cevap verilirken. Tamam, milli voleybolcu Neslihan Demir’in dediği gibi, birçoğumuzun sporla ilişkisi poşet taşımaktan ibaret. Sportmen olduğumuzu söyleyemeyeceğim, ama kimse inkar edemez, iyi birer izleyiciyiz hepimiz. Bizim kadar
saatlerce futbol izleyen, üstüne maç yetmezmiş gibi tekrarlarla dolu futbol yorum programlarına takılan, 1. lig değil kaçıncı lig olursa olsun aynı heyecanı taşıyan başka kaç örnek var ki?
Monaco Prensi Albert, Türkiye’nin 2020 Olimpiyat Oyunları’nı alamamasını bölgedeki güvensizliğe bağladı. Tokyo’nun metro haritasına da bağlayabilirdi aslında. Tabii ki daha başka nedenler de var. Aslında hepimiz biliyoruz bu nedenleri, bakalım bir sonraki sefere ne kadarını düzeltebileceğiz? İstanbul’da yaşayan yabancı gazeteciler “İstanbul 3020” diye dalga geçsinler, ben hala 2024’ten umutluyum. Peki ya siz?