İş güç derken günlük telaş içinde İstanbul’da yeni yerler keşfetmek konusunda son derece tembeliz. İnsanın yaşadığı kentte kendini hala turist gibi hissedebilmesi ne kadar güzel
İstanbul gibi bir şehirde yaşayıp, nasıl beceriyorsak hep aynı yerlere gidiyoruz. Hatta çok sevdiğimiz yerlere bile “Uzak ya da trafik olur” deyip çoğu zaman gitmiyoruz. İşte Galata ve Çukurcuma da benim için öyle. Dün sabah erkenden yola çıktım. Yol ve yön özürlü biri olarak bin kere gittiğim Cezayir restoranın yerini bulamadım. Evet, Galatasaray Lisesi’nin arkasında, Fransız Sokağı’nın ve Çukurcuma’nın tepesinde. Yürüyerek bulmak kolay. Ama tek yönlü sokaklar sağ olsun arabayla epey tur attım. Bu arada bir polis memuruna yol sordum ve ‘İstiklal Caddesi’nden gidin’ dediğinde çok şaşırdım. Benim bildiğim İstiklal Caddesi trafiğe kapalıydı. Ben hep tramvayların arkasına takılan arabaları ‘suç işliyor’ sanırdım. Meğer gündüzleri öyle değilmiş.
135 yıllık bina
Gelelim sabah sabah buralara gitme nedenime. The House Grubu, konaklama şirketinin yüzde 50’sini İrlandalı bir fona sattı. Birkaç ay önce bunu ilk benden duydunuz. Dün de ilk otelleri açıldı. Açılıştan bir gün önce oteli sizin için gezdim.
The House Hotel artık Galata’da, 135 yıllık Zahoviç binasında. Zahoviç ailesi Tanzimat döneminde Sırbistan-Karadağ’dan göç etmiş, deniz ticaretiyle uğraşan bir aile. Aile bu binayı yaptırıyor ve kaç nesil burada yaşıyor. Şimdi ailenin 85 yaşındaki ferdi Milika Zahoviç Kurtuluş’ta yaşıyor ve bu binayla ilgili anılarını The House Hotel’cilerle paylaşmış. Zahoviç binası, Cezayir restoranın hemen arkasında. Dışı sarı, içi beyaz binayı görünce de, içeri girince de kendimi Paris’te gibi hissediyorum. Paris’te hangi binaya baksanız muhteşemdir ya. Bu bina da işte öyle. Paris’teki butik oteller gibi.
Autoban Mimarlık’ın ortakları Seyhan Özdemir ve Sefer Çağlar burada da çok iyi bir iş çıkarmış. Eskileri özenle korumuş. Yerler The House Cafeler’de de gördüğümüz çinilerden. Üstüne şeffaf epoksi geçilmiş.
En üst kattaki salonda kahvaltı ediyoruz. Küçük ama eksiksiz bir açık büfe var. Akşamları salonun ortasındaki şömineyi yakıp şarap keyfi de yapılacak. Tabii bu arada tavanın ahşap olmasından mıdır nedir kendinizi bir şalede gibi hissediyorsunuz. Odaları da geziyorum. Tüm detaylar Autoban imzalı, yatak bile. Duş odanın ortasında, yatağın yanında. En üst kattaki odadan nefis bir Galata Kulesi manzarası var.
Çok karakterli bir otel. Özellikle yabancı misafirlerin çok beğeneceğine eminim. Beyoğlu’nda gezeceğiniz bir hafta sonu da burada kalınabilir. Otelin tam arkasında Cezayir’in bahçesi var. Birkaç adım ötede Çukurcuma’daki dükkanlar ve Fransız Sokağı. En yakın zamanda bir cumartesi bu bölge karış karış gezilecek.