İstanbul’da izlemek istediğim birçok şey yapılıyor, peki ama bunları kaç kişi takip ediyor? Bu sayılar İstanbul gibi bir şehir için yeterli mi?
“İstanbul, hedefin çok çok gerisinde bence. Çünkü hâlâ bizim arzu ettiğimiz sayıda ziyaretçi de çekemiyor dünyadan. İstanbul çok popüler bir kent oldu; bu bir bakıma doğru... Eskiyle kıyaslarsanız doğru. Birçok insan İstanbul’u tanımazdı, bilmezdi Avrupa’da yaşamasına rağmen. ‘Aaa evet ben de gelmeyi çok istiyorum’ diyen çok insana rastlardık. Şimdi ‘Aman orası ne kadar muhteşem bir şehir; gittim, bir daha gideceğim’ diyen birçok yabancıya rastlıyor insan, dünyada dolaşırken. Ama ziyaretçi sayılarına baktığınız zaman İstanbul bugünkünün iki misli, üç misline çıkma potansiyeline sahip. Bu birçok etkene bağlı tabii. Bir kere havaalanından başlayan bir altyapı veya birtakım olanakların eksikliği de var. Bir Avrupalı’nın ‘Ben İstanbul’a gittim, Ayasofya’yı gördüm, Topkapı’yı gördüm. Bir daha gitmeme ne gerek var?’ demek yerine, ‘Acaba bu hafta sonu İstanbul’da ne oluyor?’ diye bir merak içine düşmesini sağlamamız lazım.”
Yukarıdaki sözler İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’nın Milliyet Pazar’da Filiz Aygündüz’e verdiği röportajdan.
Bu satırları okumadan tam da bir gün önce aynı şeyleri konuştuğumuzu belirtmeliyim. Cumartesi günü şehrin dört bir yanında izlemek istediğim birçok şey vardı. Teşvikiye’de Milli Reasürans’ta Tasarım Bienali sohbeti, Nakkaştepe’de Vakko Moda Merkezi’nde İstanbul Sanat ve Kültür Festivali: İstancool, Maslak Parkorman’da Babylon’un Soundgarden Festivali vs. Hepsi aynı gün ve saate denk geldiği için, mesafeler ve trafik de işin içine girince işin içinden çıkılmayacak bir hal aldı. Sonunda, Tasarım Bienali toplantısından çıkan arkadaş-larımla Vakko’ya gittim.
Dazed&Confused ve Another Magazine gibi önemli dergilerin kurucusu Jefferson Hack sanatçı Pınar Yolaçan’la bir söyleşi yaptı. İzleyiciler arasında Ayşe-Ece Ege’den Hande Ataizi’ye tanıdık simalar da vardı. Festival herkese açık ve ücretsizdi. Vakko’nun müthiş bir kütüphanesi var, yine kapısı herkese açık olan. Kitapları alıp evinize götüremiyorsunuz ama burada dilediğiniz kadar zaman geçirebiliyorsunuz ve hatta kitaplarda istediğiniz bölümleri sizin için scan ediyorlar. Festival gibi Bienal toplantısı da herkese açık ve ücretsizdi. Ama ne yazık ki yine aynı kişiler izledi bu etkinlikleri. Sadece bir avuç insan. Oysa İstanbul Bienali gibi önemli etkinlikleri çok kişi izliyor diye seviniyoruz, bienalimiz artık uluslararası boyutta önemli bir yere geldi diye de. Oysa bir İstanbul’un nüfusuna, bir de bu tür organizasyonları takip edenlerin sayısına bakalım. Durum hiç de iç açıcı değil.
Gazetelerde ne kadar yazılıp çizilse de bırakın yabancıları, Türk tasarımcılar, gazeteciler ve dergiciler bile yeterince ilgilenmedi şehirde bu hafta sonu olanlarla. Üzülmemek elde değil. Bülent Eczacıbaşı’nın İKSV için dediği “Ne kadar çok mesafe almışız, hem de işin ne kadar başındayız diye düşünüyorum” sizce de duygularımıza tercüman olmuyor mu?
iSTANCOOL NOTLARI
Jefferson Hack’le Pınar Yolaçan’ın söyleşisi çok başarılıydı. Doğrusu salonda bulunan çoğu kişi Hack’i merak ettiği için oradaydı, konuşmanın sonundaysa durum değişti, herkes Pınar Yolaçan’la ilgilendi. Pınar Yolaçan’ın hayvan derilerinden ve organlarından yaşlı kadınları giydirdiği fotoğrafları çok etkileyiciydi. Jefferson Hack, fotoğraflarındaki kadın modeller için “Güzeller mi?” deyince, Pınar Yolaçan “Tabii ama Kate Moss değiller” deyiverdi. Kate Moss’un kızının babası olan Hack, “Beni sırtımdan bıçakladın, Kate Moss da nereden çıktı şimdi?” diyerek herkesi güldürdü, arkadan da ekledi “Kate Moss masum bir güzellik değil, kanunlara karşı gelen, asi ve partici bir kadın.”
Rhobin Rhode ve Nate Lowman’ın katıldığı Ali Akay moderatörlüğündeki konuşma Akay’a rağmen çok tutuk geçti. Bazen sanatçıları dinlemek işlerine verdiğiniz değeri de düşürüyor ne yazık ki.
En büyük hayal kırıklığı Givenchy’nin kreatif direktörü Riccardo Tisci’nin programda olmasına rağmen son anda gelmemesi oldu. Neyse ki Mario Sorrenti ve Cecilia Dean tevazularıyla durumu kurtardı.
Fransız Vogue’un eski yayın yönetmeni Carine Roitfeld’in Vogue’dan ayrıldığından beri yıldızı daha da parladı. Roitfeld, kitabı ‘Irreverent’i imzaladı. Kalem etek-ipek bluz kombinasyonuyla İstancool’un yaratıcısı Demet Müftüoğlu’yla bir örnek gibiydiler.