Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kara Şimşek’e az kaldı



İstanbul Auto Show’u konuşuyor. Peki ama benim gibi acemi bir sürücü Roma’ya ‘test sürüşü’ne giderse ne olur?


Araba kullanmaya başladığımda İstanbul yeni bir trafik canavarı kazandı diye düşünmüştüm. Arabayla ilişkim hep mesafeli oldu. Park etmekle uğraşacağıma çoğu zaman arabayı yolun ortasında bıraktım. Tam “Bu, kesin kadın sürücü” dedikleri kategoriden oldum. Şansa bakın, bu özelliklerime rağmen araba ‘test sürüşü’ne davet ediliyorum.
Geçen hafta Infiniti M’in lansmanı için Roma’daydım. Infiniti bir Japon markası. Japonlar benim çok ilgimi çekiyor. İnanılmaz bir tasarım anlayışları var. Infiniti’de de geyşaların sırtından ilham alınan araba koltuklarına kadar bir sürü detay var.

Haberin Devamı

Hayatı kolaylaştıran özellikleri var
Arabada benim gibilerin hayatını kolaylaştıran özellikler de bulunuyor. Hız sabitleyicinin yanı sıra öndeki araçla mesafeyi belli bir seviyede koruyan ve öndeki araç durduğunda kendi kendine duran bir mekanizmaya sahip. Park ederken ya da geri geri giderken arkanızı kameradan görüyorsunuz. Yandaki araç kör noktaya girdiğinde ikaz ışığı yanıyor. Şeritinizden çıkınca araba sizi uyarıyor, bip bip bip ötüyor, hiç susmuyor. Tabii bu arada bir de navigasyon konuşuyor. Bu kadar çok ses bana fazla geliyor. Neyse ki hepsini kapatmak mümkün.
Sevinerek görüyorum ki benim gibi kötü bir sürücünün bile rahatlıkla kullanabileceği bir araba yapılmış. Ama fiyatı çok yüksek. Tabii bunda gelen yüksek verginin de etkisi çok.
Arabanın fiyatını da duyduktan sonra artık eminim direksiyon başına geçmeyeceğim. En iyisi co-pilot olayım diyorum. Cengiz Semercioğlu direksiyona geçiyor, ben de yanına kuruluyorum. O bir yandan arabanın özelliklerini kurcalıyor, bir yandan yanıltıcı da olabilen navigasyondan yolu takip ediyor. Bana verdiği tek görev müzik, ki ben onu da beceremiyorum. Radyo kanalları da, arabanın iPod’u da önceden hazırlanmış. iPod’da sadece Infiniti’ye özel bir müzik çalıyor. Başta iyi geliyor da bir süre sonra insan değişiklik istiyor.
Arabanın beni en mutlu eden özelliğini sorarsanız, hiç düşünmeden ne kadar hızlı gittiğimizi hiç hissetmemek derim. Tabii pilot da gayet başarılı.
Test sürüşünün sonunda anlıyorum ki, ben hâlâ Kara Şimşek’te kaldım. Sürücüsüz giden arabaları heyecanla bekliyorum. Yine de hızımı alamadım, Auto Show’u da gezeceğim.


Medeni cesaretleri yeter!
‘Yok Böyle Dans’ gerçekten de adı gibi bir yarışma. Cumartesi gecesi kaçırmıştım, neyse ki pazar günü tekrarını yakaladım. Cumartesileri için söz veremem ama pazarları kaçırmayacağımdan eminim. Yarışmacılar da jüri üyeleri de nev-i şahsına münhasır.
Jüriyle başlayalım. En doğru eleştiri en kibar şekilde nasıl söylenir konusunda Tan Sağtürk’ün üzerine yok. Sait Sökmen acımasız da olsa sempatik. Yabancı jüri üyeleri konuşmalarıyla ve Acun’un tercümesiyle yarışmaya renk katıyor. Ama bir yabancı yeter, ikisi çok olmuş.
Yarışmacılara gelince, Güneri Cıvaoğlu’ndan Eda Taşpınar’a renkli bir grup seçilmiş. Benim favorim Pascal Nouma. Tan Sağtürk de dedi, boşuna “Nouma bizi diskoya götür” dememiş BJK taraftarı zamanında. Yarışmanın ilk bölüm birincisi Azra Akın gerçekten kuğu gibi. Ama her şeyi dört dörtlük olan insanlar sıkıcı olabiliyor bazen. İnsan ister istemez bir arıza, bir renk arıyor.

Haberin Devamı

Hayır işi için mi katıldılar?
Peki farklı alanlarda öne çıkan bu kadar isim bu yarışmaya neden katıldı? Yarışmacıların bazıları Acun’u kıramadıklarını söylüyor, çoğu da “Hayır işi için buradayız” diyor. Hayır işi için yarışmaya katıldıklarını söyleyenlere herkes gülüyor, kendi reklamlarını yapmak için çıktılar ama hâlâ hayır işi deyip duruyorlar diye. Ben öyle düşünmüyorum. Eminim yapılacak okulu da, yarışmada ne kadar eğleneceklerini de, nasıl bir popülarite kazanacaklarını da düşünmüşlerdir. Sonuçta bir şeyi yapmak için tek bir nedenden fazlası gerekiyor. Amaçları ne olursa olsun hiç önemli değil. Medeni cesaretlerine hayranım, özellikle de dans konusunda gerçekten yeteneksiz olanların.
Kaçımız böyle bir şeye cesaret edip de ortaya çıkabilirdik? Özellikle de kendimizi ispatladığımız başka alanlar varken. Kaybedecek bir şeyi olmayan için kolay ortaya atılmak, ama rezil olma riski varsa işte o zaman durum değişiyor.
Yetenek olsa da olmasa da günde iki saat çalışarak kendilerini aşacaklar, göreceksiniz. ‘Yok Böyle Dans’ı hâlâ izlemediyseniz bu hafta sakın kaçırmayın!