Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kırmızı halıda yıldızlarla yürüdüm artık ölsem gam yemem


Woody Allen, Penelope Cruz-Javier Bardem, Benicio Del Toro, Alain Delon... Bütün film yıldızları Cannes’da. Bir de ben! İyi ama benim Cannes Film Festivali’nde ne işim var? Acemi bir festivalci nelere takılır, nelerden etkilenir? Buyrunuz...


Cannes’da kırmızı halı telaşı sokaklarda başlıyor. Mağazalara bile kırmızı halıdan geçerek giriyorsunuz. Yolunuzu fotoğrafçılar kesiyor, bol bol resminizi çekip sizi havaya sokuyorlar. Sonra da fotoğraf başına 100 Euro istiyorlar. Kendini star gibi hissetmek isteyenlerin hoşuna gidebilir.

Haberin Devamı

Penelope ve Javier ile aynı oteldeyiz!
Martinez otelde kalıyoruz. Eva Longoria, Woody Allen, Alain Delon bizden önce burdaymış. Şimdi de ülkemizi kaçarak terk eden Meg Ryan, Ürdün eski kraliçesi Nur, Benicio Del Toro ve Lost’un her şeyin bir rüya olabileceğini açıklayan yıldızı Evangeline Lilly (Kate) otelde kalıyor. Herkesin merakla beklediği ise Penelope Cruz-Javier Bardem çifti. Otele cumartesi günü giriş yapmışlar ama daha onlara rastlayan olmadı.
Otelin önünde ellerinde fotoğraf makineleriyle bekleyen hayranlar ve tabii paparazziler var. Ünlü biri çıkarsa çığlıklar atılıyor, kıyamet kopuyor. Müşteriler hariç kimse güvenlikten geçemiyor.
Martinez’de sabah telaşlı başlıyor. Önce La Croisette’de kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Aynı uçakla geldiğimiz Mustafa Altıoklar Carlton otelinin bahçesinde gazetesini okuyor. Biraz ileride Aylin Livaneli’yle karşılaşıyorum.
Otele döner dönmez Vogue’un yayın koordinatörü Özge Sarıkadılar’la moda dünyasının en önemli halkla ilişkiler şirketlerinden biri olan Karla Otto’nun showroom’unu geziyoruz. Otto’nun ekibinden öğreniyoruz, bütün film yıldızları benim gibi 36 numara ayakkabı giyiyor. Chivas salonunda saç makyaj olayına giriyoruz. Saçım giderek kısaldığı için işim çabuk bitiyor. Hemen giyinip otelin girişindeki Chivas Bar’a gidiyoruz. Festivale gelenler arasında bu bar çok popüler. Chivas’ın trendsetter blogger’ı Olivier Bassil ile tanışıyoruz. Olivier 27 yaşında, Square diye bir internet sitesi var. Gece kulüplerinde ünlülerle röportaj yapıp videolarını siteye koyuyorlar. Ayrıca şimdi Olivier Cannes’dan son dakika haberlerini Twitter ve Facebook’tan takipçileriyle paylaşıyor. Olivier’yle çok ilgilenemiyoruz.

Haberin Devamı

Kırmızı halıda salınıyoruz
Kırmızı halı bizi bekliyor. Çok yakındaki festival yerine gitmek için arabalara biniyoruz. Sonra kırmızı halıda durup poz veriyoruz. Neyse ki fotoğraf ve duruş konusunda bana göre Türkiye’nin en stil sahibi kadını Figen Batur’dan ders aldık. Öğrendiklerimizi uygulamaya çalışıyoruz. Cannes’da kurallar çok sıkı. Kırmızı halıda istediğiniz kadar duramıyorsunuz. Güvenlik biraz uzatanları hemen uyarıyor. İçeri girip yerimize oturuyoruz. Kısa bir süre sonra da filmin yönetmeni Bertrand Tavernier ve ekibi geliyor. Herkes ayağa kalkıp onları alkışlıyor. Yerlerine oturuyorlar ve ‘La Princesse de Montpensier’ başlıyor. 1568’de Fransa’da bir prensle zorla evlendirilmiş bir kızın hikayesini anlatıyor. Eski aşkını unutmayan prensesi Melanie Thierry oynuyor. İlk görüşte ‘Naz Elmas’a ne kadar benziyor’ diyoruz. Beyazperdede ise daha çok Nurgül Yeşilçay’a dönüşüyor. Filmde ezik bir prens kocası, yakışıklı ama güven vermeyen bir sevgilisi ve ona aşık olan yaşça büyük bir hocası var. Bir de ona iltifatlar eden ve akıl veren genç bir kral.
Yemekte konu belli, ‘sen hangisini seçerdin’ diye başlıyoruz. Herkes ayrı telden çalıyor.
‘Piyanist’ten ‘Lost’a herkes burada
Martinez’in içinde yer alan iki ‘Michelin’ yıldızlı restoran Palme d’Or’dayız. Yan masada geçen yılki jüri başkanı, ‘Piyanist’in oyuncusu Isabelle Huppert ve yönetmen Michael Haneke’nin de aralarında olduğu bir grup var. Huppert gibi Fransız kadınların zayıflığı ve fitliği insanı sinir ediyor.
Diğer yanımızda iki kız şen şakrak, nefes almadan yiyip içiyor. Bir bakıyoruz kızlardan biri Lost’un ‘Kate’i Evangelista Lilly.
Bu yemek ve servis, iki ‘Michelin’ yıldızlı restorana hiç yakışmıyor. ‘Geçen yıl böyle değildi’ diyoruz ama Fransızlar’ı inandıramıyoruz.
Chivas Bar’da içki ve sonra kumsalda Cherie Cherie’de Chivas partisi var. Partiye Türk gazeteciler ve Ece Sükan’la reklam filmi çeviren Benicio Del Toro da katılıyor.
Ertesi gün öğle yemeğinde Chivas’ın elçisi Olivier Bassil’le buluşuyoruz. İstanbul’a hiç gelmemiş, özellikle tarihi yerleri çok merak ediyor. Ama Cannes’daki sınırlı eğlenceden sonra İstanbul’daki eğlenceyi görse İstanbul’da kalmak ister.

Haberin Devamı

Şövalye Alain Delon’dan kibarlık dersleri
Olivier festivalde her gün bir ‘chivalry’ yani şövalye öyküsü seçiyor. Örneğin son şövalye olarak Alain Delon’u seçmiş. Nedeni, otele girişte korumalar onu hızla içeri sokmaya çalışırken o durup da kapıdaki görevlilerin ellerini sıkmış ve onlarla uzun uzun konuşmuş. Daha sonra resepsiyondaki görevli bir kadının da elini öperek teşekkür etmiş. Böylece günün şövalyesi seçilmiş. Ya da Cuba Gooding Jr. kırmızı halıda poz veren Japon bir oyuncuyu sabırla beklemiş, ondan rol çalmamış. Bu da şövalye seçilmesini sağlamış. Şövalyelik buysa, bizim şövalyemiz de dönüş uçağında check in sırasında ağır bavulunu kaldırmakta zorlanan bir hanıma hiç tanımadığı halde yardım eden Fida Film’in sahibi Murat Akdilek.
Dönüş uçağına gitmek için Cannes’dan helikoptere bineceğiz. Pistin yakınında Lady Moura diye dünyanın en büyük yatlarından biri var. Tam 105.8 metre.Adı 24 karat altın harflerle yazıyor. Üstünde zodyak bot niyetine helikopteri de var.
Bizim helikopterde iki pilot iki yolcu var. Nasıl mı? Çünkü Banu Birkan’ın pilot brövesi var. 10-15 dakikada havaalanına iniyoruz. Özel bir kapıdan hemen THY kontuarına alınıyoruz.
Uçakta herkes birbirine soruyor, ‘Monaco’dan mı, Cannes’dan mı geliyorsunuz?’ diye. Monaco’dan gelenler Roberto Cavalli’nin renk değiştiren yatını anlata anlata bitiremiyor. Tabii Jennifer Lopez’in de hafta sonu Cavalli’nin yatında olduğunu ekleyelim.
Uçakta Zuhal Olcay’dan Ceyla Gölcüklü’ye birçok tanıdık isimle karşılaşıyoruz. Monaco’yu bilmem ama uçak Cannes’ı aratmıyor.