Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Londra’dan yazlık notlar



Hafta sonu Londra’daydım. Kimse kimseyle ilgilenmiyor, herkes kendi halinde


Covent Garden’daki alışveriş turundan sonra bir buluşma için mecburen Knightsbridge’e gittim. Gözlerime inanamadım. Evet, Knightsbridge her zaman arapların favori bölgesiydi. Ama bu haliyle hiç görmemiştim. İstinye Park’tan bile daha feci bir ortam. Yanınızdan geçen çarşaflı kadınların hepsinin elinde ayrı renk pırlantalı, krokodil Hermes çanta var. Çanta deyip geçmeyin, fiyatı 100 bin Euro civarında. Neyse ki bu manzara bende olumlu bir etki yapıyor. Bu sınırsız alışveriş halini ve aslında çok butik sanılan şeylerin ne kadar dev bir endüstri ürünü olduğunu görünce alışverişten soğuyorum. Neyse bu da bir şey.

Haberin Devamı

Rod Stewart ile yemek
Sonra bir İtalyan restoranı olan Sale&Pepe’deki buluşmaya gidiyorum. İşte asıl sürpriz beni orada bekliyor. Yan masada Rod Stewart ve oğlu var. Rod Stewart artık yüzüne ne yaptırdıysa inanılmaz genç görünüyor. Restoranın sahibine göre Stewart’ın gençliğinin sırrı genç eşteymiş! Artık onu bunu bilmem, ama Rod Stewart gözlerimizi ondan alamadığımızı fark ediyor ve kibarca bize selam veriyor.

Peter Gordon, Changa ve The Providores
Akşam Peter Gordon’un lokantası The Providores and Tapa Room’dayız. Peter Gordon’un adını İstanbul’a tam 11 yıl önce Changa’nın sahipleri Tarık Bayazıd ve Savaş Ertunç tanıtmıştı. Nasıl mı? 1999’da Changa’yı açmaya karar verdiklerinde yemeklerini çok beğendiklerini Peter Gordon’dan danışmanlık almak istiyorlar. Peter Gordon’a bunun için bir gece email atıyorlar. Tam da o günlerde Peter Gordon’un en yakın arkadaşı İstanbul tatilinden yeni dönmüş ve şehri anlata anlata bitiremiyormuş. Peter Gordon email geldiğinde tesadüfen bilgisayar başında. O zaman Blackberryler, iPhonelar yok tabii. Arkadaşından duyduklarının etkisiyle, anında “Uçak biletimi yollayın, hemen gelirim” diye Changa’cılara geri dönüyor. Geliş o geliş. O zamandan beri Changa’ya danışmanlık yapıyor. Sonra hem şefi hem sahibi olduğu ilk restoranı açarken Changa’cılar da restoranın yatırımcısı oluyor. İşte The Providores-Tapa Room’ da bu lokanta. Giriş katı Tapa Room. Üst kattaki Providores ise füzyon yemekleri ve daha şık dekoruyla ‘fine dining’ bir restoran.
Yemekler Changa’daki gibi başarılı. Tapas’ın yanında şaraptan çok sangria içiliyor. Yine de ilginç bir şarap listesi var. En zengin Yeni Zelanda şarap kavı burada var. Zaten başka ülkelerin şaraplarına pek şans verilmemiş.
Bu arada bizim Türk şarapları Kayra Imperial ya da Sevilen 900 Sauvignon Blanc artık Avrupa’daki restoranlarda karşımıza çıkabiliyor. Bakarsınız Changa’cıların desteğiyle belki yakında burada da şarap mönüsüne girerler.

Haberin Devamı

Monocle’un gücü
Providores’in çok yakınında, yine Marylebone’da son yılların en çok konuşulan dergisi Monocle’ın minik bir butiği var. İçinde Monocle logolu çantalardan Monocle için Comme des Garçons’un ürettiği parfümlere kadar yok yok. Bu butiğin iki şubesi var, biri Tokyo’da ve diğeri Los Angeles’ta. İşte Tyler Brule’nin farkı.

Ozzie doktor, Tracey Emin modacı oldu!
Pazar günü parkta yayılarak geçiyor. Saatlerce gazete, dergi okunuyor. Bu arada The Sunday Times Magazine’de şimdiye kadar okuduğum en eğlenceli sağlık köşesini buluyorum. Dr. Ozzie köşesi iki hafta önce başlamış. Dr. Oz yani Mehmet Öz’le bir ilgisi yok. Bu Ozzie Ozbourne’un köşesi. “Bu kadar sağlıksız yaşama, uyuşturucu ve alkole rağmen nasıl hala hayattayım?” diye başlıyor. Hayatta kalabilmek için tedavilere milyonlarca dolar harcadığını anlatıyor Ozzie ve okurlarına tavsiyelerde bulunuyor. “Check-up’larınızı aksatmayın” da diyor, “Çocuğunuzu sigaradan soğutmak için kahvaltısına kül karıştırın” da...
İngiliz gazetelerin de bizi ilgilendiren bir haber daha var. Bizim gazetelerde belki dün okumuşsunuzdur. İngiltere Parlamentosu Lordlar Kamarası’ndaki ilk Türk kadın politikacı Barones Meral Hüseyin Ece, Tracey Emin ile soylarının Sudanlı bir köleye dayandığını açıkladı. Dünkü Hürriyet’te ısrarla Tracey Emin için ‘ünlü modacı’ sıfatı kullanılmış. Evet, artık her önüne gelenin modacı olduğu bir dönemde her ismin başına bu sıfat eklenebilir. Ama bir dipnotla bitirelim, Tracey Emin modacı değil, eserleri önemli müzelerde, galerilerde, bienallerde sergilenen bir sanatçı.

Gündemde neler kaçırdım?
Hani tatilin etkisi iki gün sürüyordu? İstanbul’a döner dönmez bende tatilden eser kalmıyor. Sırf şehrin stresi bile yetiyor.
Monocle boşuna İstanbul için ‘Akdeniz’in hormonlusu, daha sert kahve, daha deli yollar, fikir sahibi insanlar’ dememiş. Batı Avrupa’dan daha rahat bir yaşam ritminden ve sabaha kadar süren partilerden de söz etmeden geçmemiş.
Memleketi boş bırakmaya gelmiyor. Üç günde neler olmuş neler! Grace Jones ve Seal’i kaçırdım, üzgünüm. Bir de üzgün olmadıklarım var tabii. Maça Kızı’ndaki çiş skandalından Lucca’daki balon yangınına, aşk göstergesi için 50 bin TL’lik saatin denize fırlatılması iddiasından Fazıl Say’ın Facebook’taki arabesk yorumunun dallanıp budaklanmasına...
Kimsede tahammül kalmamış. Herkes herkese saldırıyor. Bu arada bombalar ardı ardına geliyor. “Alkol istiyorsan üzüm ye.” Yorumsuz. Diğeri de İngiltere’deki bir araştırmaya göre kadınlar ancak 31 yaşında kendi tarzını ortaya koyabiliyormuş. Kadının en güzel olduğu yaş 31’miş. Şimdi 31 yaşında biri olarak buna sevinsem mi, üzülsem mi bilemiyorum. Ne dersiniz?