Herkesin daha dikkatli olması gereken bir dönemdeyiz. Attığınız her adım, yaptığınız her hata internette yüzünüze çarpılabiliyor. Anında yüzleşmek durumunda kalıyorsunuz. Önemli olan krizi nasıl yönettiğiniz.
Özellikle Twitter öyle bir güç ki, burada yazdıklarınızla çok sayıda kişiyi etkileyebiliyorsunuz. Takipçileriniz de, takipçilerinizin takipçileri de anında her şeyden haberdar oluyor.
‘Maxandcodonotgo’ hareketi
İsmet Berkan’ın başlattığı ‘Maxandcodonotgo’ da durumun en iyi örneklerinden. İsmet Berkan ve eşi İstinye Park’taki Max&Co’ya bir ürün iade etmeye gidiyorlar. Mağaza görevlileri ürünün giyildiğini iddia ediyor, daha sonra da ürünü koklayarak giyilip giyilmediğini tartışmaya devam ediyor. Sonunda da İsmet Berkan ve eşini yalancılıkla suçlayıp iade almıyorlar. Bunun üzerine İsmet Berkan da yaşadıklarını Twitter’da anlatıyor ve her tweet’inin arkasına ‘Maxandcodonotgo’ yazmaya başlıyor.
Sosyal medyayı takip etmek önemli
Bu müşteriyi suçlama davranışı bir markaya mal edilebilir mi, tartışılır. Belki de sadece işgüzar bir mağaza çalışanının başının altından çıkmıştır. Marka yetkililerinin haberi bile yoktur.
Bu durumda sosyal medyayı takip eden birçok marka çoktan harekete geçmiş ve özür dilemiş olurdu. Sadece gazetecileri takip etmek de yeterli değil. Birçok şirket markalarından söz edilen bütün tweet'leri takip ediyor. Zaten artık bunu yapmayan kaybetmeye mahkum.
Tüketici hakları suistimal edilir mi?
Yurt dışında, özellikle ABD’de istediğiniz her şeyi iade edebileceğiniz bir sistem var. Tüketici her zaman haklı kabul ediliyor. Ürünü aylarca giymiş olsa da memnun değilim deyip getirdiğinde ürün sorgusuz sualsiz ve tabii koklamadan geri alınıyor. Normali de bu aslında.
Bizde bunu suistimal etme potansiyeli de yüksek. En lüks markalarda çalışanlar her zaman anlatır, "Filanca hanım bir elbise aldı, iadeye getirdi, çok alışveriş yapıyor diye mecburen aldık ama Hello’da Alem’de o elbiseyle fotoğraflarını da gördük." Bu bir şehir efsanesi midir, değil midir, bilemiyorum. Nedense bana hiç de efsanedir gibi gelmiyor. Ama bu durumda kurunun yanında yaş da yanıyor. Üstelik satış görevlilerinin bildiği isimlere ayrıcalık tanıyıp diğer müşterilere farklı bir tutum geliştirilirse durum daha da vahim oluyor. Çünkü artık kimin kim olduğu da belli değil. Hiç ummadığınız biri çok güçlü de çıkabiliyor.
Mağazalar da giyilmiş ürün satıyor
Ayrıca mağazalar dergi prodüksiyonları ve televizyon programları için çekimlere kıyafet yollamayı, sonra o giyilen kıyafeti kuru temizlemeye bile göndermeden bize tam fiyatına satmayı da biliyor. Ee, bu durumda tekstile gelen vergiler dışında şikayet etmeye hakları da yok.
Uzun vadede kazanmak için mağazada ürün koklamak yerine sosyal medyada havayı koklamak gerekiyor. Şikayetleri yakından takip edip krize bir an önce müdahale eden kazanıyor.
Keşke yaza denk gelmeseydi
Pazartesi akşamı yeni bir yarışma programına daha kavuştuk. Star Akademi, şimdilik yeteneklerinden çok jürisiyle konuşuluyor. Gerçi, Diyarbakırlı Mekiye şimdiden bir istisna oldu.
Ajda Pekkan ve Ertuğrul Özkök gibi son derece renkli isimler var jüride. Star yaratmak konusunda ikisinin de başarısı tartışılmaz. Sertab Erener ve Atilla Özdemiroğlu da jüri üyelerinden, ikisinin de müzik bilgisi ve yeteneği tartışılmaz. Yarışma, sırf bu jüri için bile izlenebilir. Tek kötü yanı yaz sezonunda olması. Tatiller, konserler vs. derken kaçırılabilir. Şimdiden söyleyelim, yeni sezonda da devamını isteriz.