Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Perşembe günü Yalıkavak pazarında son derece zarif bir kadın vardı. Kılık kıyafetiyle de, incecik vücuduyla da, duruşuyla da hemen fark ediliyordu. O sıcakta herkes efil efil elbiseler giyerken, o beyaz bir pantolon giyiyordu. Ayağında parmak arası terlikler yerine Tod’s loaferlar vardı. Başında da basit bir hasır şapka. Yalıkavak pazarında karşılaştığım rahmetli Ahmet Ertegün’ün eşi Mica Ertegün’dü. Geçen yıl da kendisini aynı pazarda arkadaşlarıyla dolaşırken görmüştüm. Bu yaz tam da Ahmet Ertegün’ün Bodrum’daki Ağa Han ödüllü, Turgut Cansever imzalı meşhur evinin 13 milyon euro’ya satıldığı haberlerinin çıktığı gün Mica Ertegün en sade haliyle Yalıkavak pazarındaydı.

‘En stil sahibi kadın’
Biliyorsunuz, Mica Ertegün, Bodrum’daki evde Henry Kissinger’den Mick Jagger’a, Sting’den Dustin Hoffman’a birçok ünlü ismi ağırladı. Kendisi Amerikan ‘Vogue’ dergisinin seçtiği en stil sahibi kadınlardan biri. Bizde stil sahibi geçinen kadınlar, sadece lüks markalar giyerek stil sahibi
oldunduğunu düşünürken ve asla ama asla pazarlara uğramazken, Mica Ertegün,
Yalıkavak pazarında şalvarları, firuze takıları inceliyor.
Şimdi Mica Ertegün, Bodrum’daki evi sattığı için eleştiriliyor, “Müze yapsaydı” diyenler çıkıyor. Geçen yıl Oxford Üniversitesi’ne 72 milyon TL bağışladığı zaman da acımasızca eleştirenler olmuştu, “Neden Türkiye’ye bağışlamadı?” diye. Oysa neden Oxford Üniversitesi’ni seçtiği sorulduğunda cevabı basitti, “Dünyanın en iyi üniversitesi.”
Eminim şimdi de Mica Ertegün Bodrum’daki evden kazandığını faydalı bir yere bağışlayacaktır.

Haberin Devamı

MiCA ERTEGÜN YALIKAVAK  PAZARINDA

LEROS VE MARATHI’YE KAÇIŞ

Bodrum’da eğlenirken görünmek istemeyenler, Yunan Adaları’na kaçıyor. Bodrum’a en yakın ve en çok tercih edilen adalar: Leros ve Marathi. Leros’ta iki tane taverna var, biri marinadaki Zorba Taverna, diğeriyse daha popüler olan Mylos. Restoranın olduğu bölgenin adı da Mylos. Mylos, yel değirmeni demek. Mylos’un sahibi Takis, artık bütün Türk müşterilerini tanıyor. Buraya yemeğe gittiğinizde Ömer Koç’tan Cefi Medina’ya birçok tanıdık simayla karşılaşmak mümkün. Yemeklerden kadayıflı peynir ve ıstakozlu spagetti çok başarılı. Dönüşte Leros Pastanesi’ne uğramak da şart.
Marathi’yse Leros’tan daha küçük bir ada. Kumsalda sevimli bir lokanta var, adı Pantelis. Adaya ilk yerleşen, Emilianos Ailesi işletiyor lokantayı. Lokantanın yanı sıra pansiyon olarak işlettikleri 10 oda var. Marathi de nefis yemekleri, uygun fiyatları ve en önemlisi de gözden uzak olması sayesinde Türklerin istilasına uğruyor.

Haberin Devamı

MİMOZA’YA YAPILAN AYIP-2

Gümüşlük’teki Mimoza’nın hemen yanı başında başka bir balıkçının açıldığını ama aynı dekor olduğu için birçok müşterinin Mimoza zannederek oraya gittiğini yazmıştım. Melengeç’ten cevap geldi, bir bölümünü aktarıyorum, “Hani bir söz vardır bilirsiniz, insan kazdığı kuyuya düşer. İşte bu işletmenin başına gelen bunun örneğidir. Bu işletme, 17 yıllık personeli tarafından Melengeç olarak kurulmuşsa Mimoza adlı işletme önce, ‘Acaba niye bana böyle yapıldı?’ diye nedenini kendine sormalıdır. Başarılı bir işletmeyse personelinin kendine sadık kalmasını da başarabilmelidir. Ayrıca mekân ambiyans olarak tıpkısının aynısı olarak Mimoza’nın sahibi Fikret Bey’in izniyle kendi ambiyansını bozmamak adına ona saygıyla farklılık yaratmanın doğru olmayacağı düşüncesiyle müşterek karar verilerek yapılmıştır.”

Müşteri kandırılmak istemiyor
Mimoza’nın avukatı değilim, iki işletme arasında yaşananları bilemem. Ama bir müşteri olarak kandırılmaya tahammülüm yok. İşte o yüzden başarılı olmuş bir mekânın birebir kopyasının yanı başında olmasına saygı duymam da mümkün değil. Madem çalıştıkları işletmeden memnun değiller, o zaman tabii ki başka bir yer açabilirler ya da başka bir yerde çalışabilirler. Bunu önceki işyerlerinin tam yanında, hatta eski sınırları içinde yapacaklarsa, o zaman da başkasının yaptıklarını kopyalamak değil, en azından kendi fikirleriyle, dekorlarıyla yeni bir yer yapmaları gerekir. Unutmamak gereken bir şey var, kopyalar orijinalleri yaşatır.
Bir de müzik yasağıyla ilgili bir açıklamaları var, “Gümüşlük asla Türkbükü gibi müzik kirliliği yaşayan bir yer olmamalıdır. Bunu rant yapmak isteyenler arzu edebilir ama köy sakinleri asla” diyorlar. Kendilerine katılıyorum. Kimse sabaha kadar bangır bangır müzik çalınsın istemiyor tabii. Ama vur deyince öldürmemek lazım. Yasaklanması gereken, yemekte fonda çalan klasik müzik değil.