Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Taşınmak kolay değil, taşınmaktan daha zor olansa çağrı merkezleriyle başa çıkmak. İşte size gerçek bir hikaye, uğruna kan, ter, gözyaşı ve dolar dökülen bir güvenlik sistemi macerası

Vasfiye Teyze gibi oldum, durup durup kendi kendime “Ne çektin be!” diyorum. Bunu bana dedirten taşınma sendromundan çok, çağrı merkezleri.
158 kere arıyorsunuz, dakikalarca bekletiliyorsunuz, derdinizi bir kişiye anlatıyorsunuz, yetmiyor, anlamıyor, başkasına aktarıyor. Bir daha anlatıyorsunuz, tam anladı artık, işlemler başlatıldı zannediyorsunuz, birkaç dakika sonra asıl anlayan siz oluyorsunuz, karşınızdakinin ne dediğiniz hakkında en ufak bir fikri yok.
Sonunda, “Galiba artık anlatabildim” dediğinizde konuştuğunuz satış görevlisinin ismini alıyorsunuz, sonra tekrar konuşmanız gerekirse diye. Temkinlisiniz ya, artık başınıza bir şey gelmez zannediyorsunuz. Bu sefer de çağrı merkezini arayıp aradığınız kişinin ismini söylediğinizde sorunlar başlıyor. Siz Mustafa diyorsunuz, karşınızdaki sinirlerinizi keman teline çeviren ses “Mehmet anladım. Doğruysa 1’e, doğru değilse 2’ye basın” diyor. TRT’nin en müthiş diksiyonlu spikerleri bile geçemez bu call center’ların sınavından.
Bir kere konuştuğunuz kişiye bir daha ulaşamıyorsunuz, sadece çağrı merkezinde değil, satış ekibinde de. Tam “Kavuşmamız imkansız, lanet olsun evde alarm da olmayıversin” dediğiniz noktada bir şekilde kapı çalıyor ve işte Pronet ekibi karşınızda. Yine ümitleniyorsunuz, tamam bu sefer hallolacak galiba diye. Ne de olsa telefonunuza daha öncesinde üye olsanız da olmasanız da defalarca gelen Pronet mesajları var. Biliyorsunuz bazen apartmanları dolaşıp tek tek kapıları çalıyorlar, “Çok hırsızlık var, sizin hâlâ niye Pronet’iniz yok?” diye azarlıyorlar.

Deveye hendek atlatmaktan daha zor
Bütün bunlardan sonra “Eee, tamam hadi Pronet’imiz olsun bari” dediğinizdeyse ne oluyor? İşte o Pronet’i bağlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi hem telefonda hem de sözleşme imzalarken yüz yüze konuştuğunuz her satış görevlisi, itinayla “Teknik ekiple ben de geleceğim montaja, merak etmeyin, karışıklık olmayacak” diyor. Hepsi gelse zaten evde yer kalmayacak. Sonra sonuç aynı, aradığınız kişiye ulaşılamıyor. Hayır, satış görevlisi de montajda bulunsun değil derdim ama zaten bulunmayacaksa ve böyle bir talepte bulunulmadıysa neden inatla “Geleceğim” diyor? Hadi onu bırakın, o gelmediği için bu sefer anlattığınız hiçbir şeyden haberi olmayan son derece iyi niyetli montaj ekibi yiyor fırçayı. Çünkü kendilerine hiçbir bilgi verilmemiş. Bu durumda son 5 gündür anlattığınız her şey yine sil baştan. Bir de bunların üzerine Pronet’ten her gelen, yüksek bütçeli Hollywood filmlerindekini aratmayacak hırsızlık hikayeleri anlatıp sinirlerinizi daha da geriyor. Eee, şimdi ben kendi kendime “Ne çektin be!” demeyeyim de kim desin? Vasfiye Teyze’ye sarılıp ağlamak istiyorum. Taşınma sırasında siz sinirlerinize hakim olabiliyorsanız sizi kutluyor ve mümkünse ben uğruna kan, ter, gözyaşı ve dolar döktüğüm alarmı kurup dinlenmeye çekiliyorum.