Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Vur deyince öldürmeye bayılıyoruz. Son zamanlarda yurdumda bir makaron çılgınlığı yaşanıyor. Sanki hepimiz makaronla doğduk, büyüdük, onsuz yaşayamayız.
İyi ki, birkaç pastane güzel makaron yapıyor dedik. Güzel derken de bizde olmayan bir şey olduğu için, o şartlar altında değerlendirdik. Yoksa pekala makaronun baklava kadar tatlı bir şey olmadığını ya da fıstıklı makaronla fıstıklı baklavanın içinin aynı olmaması gerektiğini biliyoruz.

İki günlük ömrü var
Şimdi Laduree’nin de bayram sonrası Bebek’te açılmasıyla makaron durumuna yeni bir boyut daha ekleniyor. Laduree’yi Fransa’ya adım atmış her tatlı düşkünü gibi ben de çok severim. Bu yüzden makaronların Paris’ten getirileceği açıklanınca şaşırdım. İki günlük ömrü olan bir yiyecek nasıl Paris’ten getirilecek, gümrüğe falan hiç takılmayacak mı, neden İstanbul’da yapılamıyor merak ediyorum.
Bayramda Baylan Pastanesi’nin kilosu 100 TL olan makaronları nasıl peynir ekmek gibi sattığını ekonomi sayfalarında okumuşsunuzdur. Bu arada Baylan’ın kaç yıllık meşhur ‘Kup griye’si de güme gidiyor tabii. Ee, devir makaron devri. Bir özentidir tutturmuşuz.

Haberin Devamı

Neşeli ve bademli beze!
Peki ama nedir bu makaron? Bu kadar dağ deve bir şey midir? Büyük bir ihtiyaç mıdır? Bir tür bademli beze işte, farklı renkleri ve tatlarıyla neşeli bir hali var.
Fransa’ya özgü bir lezzetken şimdi İstanbul makaroncudan geçilmiyor oldu. Tabii ki hiçbiri Laduree’nin eline su dökemez. Ama biz daha doğru dürüst poğaça yapmayı beceremezken, Bebek’te iyi bir poğaça yiyecek yer bulamazken karşı karşıya makaroncuların olması iyi bir fikir mi?
Üstelik Laduree’yi Türkiye’ye getiren Hacı Bozanoğulları gibi güçlü bir marka. Paris’in göbeğinde nasıl baklavacı açılmıyorsa, İstanbul’da da bu kadar çok makaroncu olması çok gerekli bir şey mi, tartışılır. Yine de büyük konuşmam, Laduree açılınca gider makaronumu da alırım.

Nedir bu makaron sendromu
Artık yurt dışına gitmek için neden yok!
Tabii küreselleşmenin getirdiği bir sonuç bu. Her marka Türkiye’ye artık bayılarak geliyor. Burada yaptıkları ciroları başka ülkelerde yapamadıklarını söyleyip duruyorlar. Nötr markaların gelmesi çok doğal. Ama yerel bir lezzetin her yerde olması gerekmiyor.
Düşünsenize, şimdi Paris’e gidince ne yapacaksınız? Ne bir pastaneye gidip bir tek orada bulabileceğiniz şeyleri yiyebileceksiniz, ne de bir müzeye gidip çok özel bir sergi gezecebileceksiniz. Çünkü artık her şey her yerde var. Her şey sürekli ayağınıza geliyor. Ve bütün bunlar olurken yerel özelliklerinizi kaybederseniz sıradan bir metropol olursunuz. İşte bu yüzden bizden birileri çıkıp yerel lezzetlere sahip çıkmalı. Sanki biz bunları çoktan aşmışız da, herkes kendi alanında süper başarılıymış gibi Fransız tatlılarıyla uğraşacağımıza biraz da kendimize bakalım. Böyle giderse yakında kendimizi unutacağız.

Haberin Devamı

Rüyalarıma giren güne üç kala!

İki hafta önce H&M açılışının üzerine bir de H&M showroom’una gittiğimden beri belli aralıklarla aynı rüyayı görüyorum. Kan-ter içinde uyanıyorum. ‘Oh geçti’ diyerek sakinleşiyorum.
Peki ama ne mi görüyorum? Hiç değişmiyor. H&M’in açılış izdihamıyla ‘Lanvin for H&M’ koleksiyonunu birleştirmişim. Bu sefer Alber Elbaz’ın tasarımı elbiselerin peşindeyim.
Malum bu sezon H&M’in bombası Lanvin koleksiyonu. İlk defa bir başka markanın özel koleksiyonu bu kadar geniş tutulmuş. Ayakkabılar, çantalar, kolyeler, elbiseler, yere kadar uzanan sahte kürk (-ki New York’ta defile sonrası davetlilere özel açılan pop-up shop’ta tükenmiş bile!), paltolar, tişörtler, ne ararsanız bu koleksiyonda var. Benim favorim omuzundaki detaylarıyla mor bir elbise ve siyah fırfırlı tek omuz bir elbise. Erkeklere özel bir koleksiyon da hazırlanmış. Smokin ceketleri çok başarılı. Koleksiyonun tamamını H&M’in internet sitesinden inceliyor sonra 23 Kasım’da satışa çıktığında bihaber olmuyorsunuz.

Haberin Devamı

Sona kalan dona kalır!
23 Kasım Salı günü iş ya da okul kırılıyor, Forum İstanbul’da sabah 08.00’de kuyruğa giriliyor, 10.00’da mağaza kapılarını açıyor. Müşteriler özel bilekliklerle, 20 kişilik gruplar halinde içeri alınıyor. İçeride 20 dakikanız var. Aynı üründen farklı beden de olsa birden fazla alamıyorsunuz. Daha önce böyle özel bir koleksiyonda bir müşteri her bedenden toplayıp internette daha yüksek fiyatlara satmış. Bunu engellemek için H&M önlem alıyor şimdi. Ee, haksız değiller. Ama bu demek oluyor ki, 23 Kasım’da çok hızlı hareket etmek gerekiyor. Elbiseleri denemeyi falan unutun. 20 dakikada alabildiğinizi alacaksınız. Çünkü bu koleksiyon sınırlı ve iyi parçalar hemen tükenecek. Zaten oje bile, ‘sold-out’ oldu mu bittiniz! Artık her ne pahasına olursa olsun onu edinmek isteyeceksiniz. O yüzden siz beni dinleyin, ‘Lanvin for H&M’ sizi heyecanlandırıyorsa pazartesi akşamı erkenden yatın, salı sabahı erkenden Bayrampaşa Forum’da sıraya girin. Sona kalıp dona kalmayın!